sukrubilgili - MAKALELER-ANILARIM
ŞAPLAK
ŞAPLAK 
Çaldıran camisinde ikindi namazımı kılıp hafif eğimli patika yoldan yürüyordum. Birkaç adım ya attım ya atmadım. Karşımda, çok temiz görünen uzun kollu beyaz gömlek, siyah pantolon giymiş, sırtlarına da çantalarını atmış on veya on iki yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim sevimli mi sevimli iki erkek öğrenci karşımdan geliyordu. Tam yanıma gelince durdular. Sağ baştaki gözlerime bakarak:
“Amca, bozuk beş liran var mı?” 
“Evladım, çantamda var mı yok mu bilmiyorum. Ne yapacaksın parayı?”
“Babam eksik vermiş. İki yüz yetmiş liram var. Maus alacağım.”
Öğrencilerin yüzlerine baktım. Tertemizdi. Her ikisi de sokaklarda ondan bundan para isteyen, yüzleri yara bere, üstü başı yırtık; perişan çocuklara, hiç benzemiyordu. İçimden “Bunlar para dilenen çocuklar olamaz.” dedim. Yine de kendimi teselli etmek için “Cebindeki paraları say bakayım?” dediğimde  kesinlikle para çıkaracağını tahmin etmiyordum. Hatta çıkarsa da dediği para olmayacağından adım gibi emindim.
Elini cebine attı. Bir deste banknot çıkardı. Paralara baktım; avucunun içinde en dışta beş lira, elli lira görünüyor, diğerleri belli olmuyordu. Dur bakalım kaç lirası çıkacak diye meraklandım.
Öğrenci, sağ işaret parmağını dudağına götürdü. Hafifçe ucunu yaladı. Sol elindeki paraları  en içten itibaren “ Elli, yüz, yüz elli , yüz elli beş, iki yüz elli beş, iki yüz altmış beş, iki yüz yetmiş.”diye tek tek saydı.
Ne eksik ne fazla idi. Yalan söylememişti. Çocuğun dediği gibi tam iki yüz yetmiş lirası vardı.
“Evladım, sınavdan geçtin. Aferin. Yalan söylemedin. Hayatta da hiçbir zaman yalan söyleme. Senin bu doğru sözüne karşılık istediğini vereceğim.”dedim. Çantamın ön yüzündeki paralarıma baktım. İki yüz on beş liram vardı. İçinden beş lirayı çekerken on lira da geldi. Çocuk parayı görünce sevindi. Elimdeki paralara uzandı. Onun bu ani hareketine karşılık elimi geri çektim.
“Dur bakalım. Benden beş lira istedin. On liraya uzanma.” dedim ve beş lirayı uzattım. El çabukluğu ile aldığı parayı diğerlerinin arasına koydu:
“Teşekkür ederim amca.” deyip tam giderlerken camiden çıkanlardan birinin çok sert bir tonla “Alıştırma!” sözünü işittim.
Çocuklar uzaklaşmıştı. Ben bir yandan onların arkalarından bakarken bir yandan da beni “alıştırma!” diye uyaran, kına ile boyanmış göbeğine kadar üçgen şeklinde uzayan gür sakallı, yanakları kanlıca şişmiş, başında kahverengi püsküllü takke giymiş, kızıl sakalına uygun şalvar ve ince bir cepken uydurmuş, babayiğit göbekli amcayı tetkik ediyordum.  Benim baktığımı anlayınca:
“Çocuklara para vermekle yazık ediyorsun! Böyle böyle alışıyorlar sonra da ya dilenci ya yankesici ya da gaspçı olup çıkıyorlar.” 
“Bunlar öğrenci!”
“Daha kötü ya! Senden ne diye para istediler?”
“Maus alacaklarmış.”
“Babaları niye almamış? İnternetten çok rahat alırlardı!..”
“Eksik para vermiş babası. Ben de üstünü tamamladım.” deyince benim jeton yeni düştü. “Madem mausu iki yüz yetmiş beş liraya alacaktı. Elimdeki beş lira ile birlikte on lirayı da niye almak istemişti çocuk?” diye beynimde bir şimşek çaktı.
“Çok haklısın amca. Ben de hep senin gibi düşünüyordum. Özellikle cami önündeki dilencilere hatta tanımadığım hiçbir fakir fukaraya para vermem, yardım etmem. Temiz giyimli,  yalan söylemediğine kanaat getirdiğim öğrenciye dayanamadım, beş lira verdim. Yani kandırıldım ve sizin dediğiniz gibi ‘alıştırmış’ oldum. “
 
Amca ile sohbetimiz koyulaşmıştı. Yol boyu yürüyorduk. Ankara’nın yerlilerindenmiş. Caminin yakınlarında oturuyormuş. On beş yıl önce emekli olmuş. Gençliğinde karakucak güreş yapmış. Eşini yakınlarda kaybetmiş. Yalnız yaşıyormuş. Hiç çocuğu olmamış. Gariplikten, kimsesizlikten derli idi.  
Tam ayrılacağımız sırada  Kızıl Sakallı Amca, eliyle karşıdaki kaldırımı gösterdi;
“Geçenlerde tam karşıdan eve gidiyordum. On sekiz yaşlarında bir delikanlı,  önüme geçti. ‘Üstünde ne var ne yok; çıkar’ dedi ve bir yandan da elindeki bıçağı bana gösteriyordu. Yaradan’a sığındım. Şaplağı suratına kodummu yapıştırdım. Kaldırıma kapaklandı. ‘Eşşek kadar varsın. Taşı sıksan un edersin çakal. Utanmıyor musun gaspçılık yapmaya!’ dedim.  Bu yüzden sokakta para isteyen öğrenci de olsa onları alıştırmayın.”
O anda, Kızıl Sakallı Amca’nın tokatı, gaspçının  suratında değil de benim yüzümde şapladığını hissettim. 
Şükrü Bilgili, 14.5.2025, Keçiören/Ankara
Whatsapp'ta Paylaş