sukrubilgili - MAKALELER-ANILARIM
DEDE NAME
DEDE NAME
 
Biricik Kahraman Yusuf Dedeciğim;
Satırlarıma başlamadan önce selam eder, her iki pamuk ellerinden, nur yüzünden öperim... Ben senin beyaz sakalına kurban olurum.
Dedeciğim, seni ne kadar özlediğimi bir bilsen!..
Burnumda tütüyor, ruhumda geziyor, kalbimin en müstesna köşesinde yaşıyor, rüyalarımı süslüyor, geleceğime ışık tutuyorsun...
Bu dünyada senin sesini bir kez olsun duymadım, yüzünü hiç görmedim, sırtına binip de “Deh çü! Deh çü!” diyemedim, kucağına oturup yanağından ve ellerinden öpemedim, sakalını yolup terini koklayamadım...
Dedeciğim, ben seni babamın anlattığı kadarıyla tanıdım... Çok heybetliymişsin.  Güçlü kollarına, yaba gibi ellerine, yürüdüğünde yeri sarsan uzun bacaklarına ve kocaman ayaklarına, çam yarması gibi sallanan gövdene, arkandan bakanlar adeta bir dağ yürüyor sanırmış. Başındaki Kırım kalpağı ve sırtındaki haki renkli yün paltonla hemen fark edilirmişsin. Dizlerine kadar çıkan manda gönünden yapılmış parlak çizmelerinle herkesi kendine hayran bırakırmışsın.
Seninle gurur duyuyorum dedeciğim...
Babam, iki amcam ve halam dâhil dört yetimi ve sevdalın Fatma ebemi Allah’a emanet edip, arkana bakmadan vatanımızı savunmak için gitmişsin. Silah arkadaşlarınla Çanakkale’de yedi düvele karşı savaşmış, Müslüman Türk’ün sancağını düşmana çiğnetmemişsiniz. Orada karnından yaralanarak önce gazi, tebdilhava olarak köyümüze geldikten kırk gün sonra da şehit olmuşsun. Şehit kimliğinle tüm bedenimi adeta demir bir zırhla kuşatıp her türlü kötülükten beni koruyorsun...
Sen benim gözümde tam bir kahramansın dedeciğim!..
Şimdi bana, memleketin hali nedir, diye soracak olursan sana tek tek anlatayım:
Sizler üstünüze gülle yağarken siperlerde sabah bir tas üzüm hoşafı, akşam da bir tas buğday çorbası içerek yaşamaya çalışmışsınız. Bize gelince Allah yokluğunu göstermesin, sabah kahvaltıda yediğimiz peynir, zeytin, reçel ve çeşit çeşit ekmekleri, akşam içtiğimiz çorbaları, etli, etsiz yemekleri, pilav, tatlı ve meyveleri saymaya kalksam sayfalara sığmaz. Bu nimetleri yiyenlerin bir kısmının şükretmediğini söylesem, bu güruha kızıp üzüleceğini biliyorum.
Bu yüzden sözü uzatmayacağım.  
Ne yazık ki bizler, binlerce nimete gark olurken; kendimizi, eşimizi, dostumuzu, akrabamızı, benliğimizi, kimliğimizi, dinimizi, Türklüğümüzü; vatanımız ve bayrağımıza olan düşkünlüğümüzü, küçükleri sevmeyi, büyüğü saymayı unutur olduk. Sevgi, saygı, yardımlaşma, akrabayı koruyup gözetme maalesef rafa kalktı. Sizin günlerce aç kalıp yiyemediğiniz ekmekleri şimdi torunlarınız çöplüklere atar oldu. Şükretmeyi, tövbe haşa Allah’ı, Peygamberimizi unuttuk... Bunlar benim yüreğimi kanatıp derin sızılar salan olumsuzluklar. Bu yaranın en kısa zamanda tedavi edilmesi gerekiyor dedeciğim!..
Bizlere miras bıraktığınız topraklarda binlerce hain yetişti. Bunlar kimin tohumu belirsiz. Budamakla da kökleri kurumuyor. Gün geçmiyor ki yiğit bir Mehmetçik şehit olmasın, bir polisimize haince pusu kurulmasın! Çevremiz ateş çemberi. Hani Çanakkale’de, Milli Şairimiz Mehmet Akif'in, “Kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem ne bela...” dediği göğüs göğse savaştığınız yamyamlar var ya onlar kuşattı etrafımızı. Siz yedi düvelle savaştınız; biz neredeyse bütün dünya ile savaşıyoruz. Dostumuz az, düşmanımız gani...
Bütün bunlara rağmen 2020 Mart ayına kadar durumumuz fena sayılmazdı. Yediğimiz önümüzde yemeğimiz arkamızdaydı. Ecüc mecüc memleketinden bir mikrop yayıldı tüm dünyaya. Ülkemiz de bu beladan nasibini aldı. Yaşlıları, kronik hastaları, henüz baharındaki nice gençleri, bebekleri bile alıp götürdü. Neredeyse dünyada, Corona denen bu illete yakalanmayan kalmadı. Bu illetten kurtulabilmek için her birimiz bir, iki, üç derken, beşer altışar aşı olduk. Çok şükür şu anda savaşı kazandık gibi. Ola ki emperyalist güçler yeni bir mikrop daha yaymasalar…
Corona fırtınasını atlattık derken bir de baktık ki sözde müttefikimiz Amerikanya gavuru, AB sürüsü ve Terörist İsrail gibi devletlerin ekonomik saldırısına maruz kaldık. Piyasa yine allak bullak oldu: Dolar, altın ve diğer yabancı paralar, arabalar, evler, gıda maddeleri kısacası iğneden ipliğe her şeyin fiyatı ikiye üçe katladı. Olan fakir fukaraya dar gelirliye oldu... Zengin daha zengin oldu. Sabit gelirlilerle biz emekliler her sabah kalktığımızda biraz daha fakirleştiğimizi görüyoruz. Artık ne ev alabiliriz ne araba; ona buna muhtaç olmadan hayatta kalabilirsek ne mutlu bize...
Şu da bir gerçek ki ekonomik bir kriz yaşamamıza rağmen çoğunluk olarak keyfimizden, giyimimizden kuşamımızdan, havamızdan, eski yaşantımızdan hiç taviz vermiyoruz.  
Bu badireyi de önümüzdeki günlerde atlatırız inşallah. Yaşadığımız sıkıntıların nedeni pandemi (corona salgını) de olsa hükümetin attığı yanlış adımlar da olsa dış güçlerin bizi yıkma planlarının bir parçası da olsa altından kalkarız inşallah. Nasıl ki kırk yıldır ekonomik kaynaklarımızı sömüren emperyalistlerin taşeronu durumundaki bölücü örgütü ülke içinde temizlediysek, bu ekonomik saldırıyı da atlatacağımıza inancım tamdır. Yeter ki Türk milleti olarak birlik ve beraberlik içinde olalım... Rahmetli Akif’in “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” dediği gibi yüreklerimiz toplu atarsa bu oyunlar bize vız gelir tırıs gider, diye düşünüyorum.
Siz ki Anafartalar’da, Conkbayırı’nda, Kilitbahir’de, Kocaçimentepe’de o kafirlere unutamadıkları bir ders vererek kahramanlık destanları yazdınız, Allah’ın yardımı ile biz de sizlere layık olmak için bunlara gereken dersi vereceğiz. Sizler vatan, bayrak, millet, din sevgisiyle çok zor şartlarda onlara karşı durdunuz biz de aynı iman ve kararlılıkla kimseye boyun eğmeyeceğiz. Kendi ürettiğimiz  İHA’mızla, SİHA’mızla, AKINCI’mızla, ATAK helikopterimiz, Altay tankımız, Hürkuşumuz ve Kaan’ımızla düşmana karşı koyacağız. Bize bulaşan emperyalistleri perişan etmek boynumuzun borcu olsun. Yakında Kızılelmamız da semada yerini alacak. Sizlere gökten yağmur gibi mermi yağdıran keferenin üzerine zamanı gelince Ebabil kuşlarının attıkları sert balçık gibi mermiler yağdıracağız. Sizlerin öcünü mutlaka alacağız. Ya imana gelip aman dileyecekler ya da rezil olacaklar. Rabb’imin yardımıyla onlara karşı bu savaşı biz kazanacağız.
Dedeciğim, bu kutlu seferde sizden hayır dualar bekliyoruz...
Memleketin ahvalini aktarmaktan kendi durumumu anlatmaya sıra gelmedi dedeciğim. Memleket meselesi, şahsi sıkıntılarımızdan önde gelir. Bu yüzden memleketimizin hali pürmelaline öncelik verdim...
Benden soracak olursan, çok şükür sıhhatim yerinde. Mutlu bir yuvam var: Fedakâr, cefakâr güzel bir eşim, üç tane kızım, bir oğlum, minik bir torunum, evim, arabam; daha ne isteyeyim ki Yaradan’dan…
Tek üzüntüm varsa babam, anam, amcalarım, halam, Kıbrıs gazisi Satılmış abim ve kardeşim Yusuf vefat ettiler. Onları orada görürsen selam söyle dedeciğim. Seni nasıl özlediysem onları da öyle özledim.
Büyük sevincim ise torununun torunu Elif Azra dünyaya geldi. Elli yaşımda oğlan sevgisini, altmış beş yaşımda da torun sevgisini tattıran Rabb'ime şükürler olsun.
Seninle tadamadığım dedelik sevgisini, edemediğim dede torun muhabbetini Elif Azra ile doya doya yaşıyoruz.
Bu mektubu yazmamı Ethem Hoca'm istedi. Onun da çok çok selamı var.
Satırlarıma burada son verirken, selam eder,  ellerinden ve nurlu yüzünden öperim.
Dualarımız sizinle, canım dedeciğim...
Baki selamlar…
Kestane kebap, yemesi sevap, acele cevap...
❣❣❣
Seni çok özleyen torunun Şükrü Bilgili
Ankara, 9.1.2023
Whatsapp'ta Paylaş