“İYİ OLACAK HASTANIN, DOKTOR AYAĞINA GELİR”
Metro’dan çıktığımda, telefonuma “dıt,dıt” mesajlar gelmeye başladı. Bunlardan biri Artvin Erkek Öğretmen Okulundan arkadaşım Trabzonlu Mıstık’tandı(Mustafa Üçüncü).
Mesajın üzerine parmağımla dokundum:
“Şükrü nerelerdesin? Aydin Biyikli sana ulaşamamış, onu acele ara.”diye yazıyordu.
Hemen telefonumun tuşlarını çevirdim. Ben daha “Alo” demeden:
“Yahu Şükrü, arıyorum arıyorum sana ulaşamıyorum. Çok merak ettim.”
“Aydıncığım, Metro’da idim. Yerin altında telefon çekmiyor. Hayırdır?”
“Hayır hayır. Biraz önce üniversite arkadaşlarımdan biri yanımda idi. Sizi tanıştıracaktım. ‘Hanzade’ adında Kırım ile ilgili bir aşk romanı yazmış. Bana ‘ Kırım Tatarı birini arıyorum. Romanımda onların kültürüne, tarihine, gelenek ve göreneklerini aykırı bir durum var mı yok mu okumasını isteyeceğim’ dedi. Benim de aklıma sen geldin.”
“Çok iyi olurdu. Metro’nun acizliğine uğradık. “
“Senin telefonunu versem, onunla bir konuşur musun? Değerli bir arkadaşım. Adı
Bahaettin Kabahasanoğlu. On beşin üzerinde romanı, hikayeleri var. “
“Ooo çok güzel. Görüşelim. Aradığı adamı tam buldu arkadaşın Aydıncığım. Hoşça kal,” deyip kapattım telefonu.
O akşam Bahaettin Bey telefon etti. Kendisini tanıttı. Yazdığı, henüz yayımlamadığı “HANZADE” romanı hakkında bilgi verdi; “Kitabım bir aşkı anlatıyor. Roman kahramanım Kırım Hanları soyundan. Sevgilisi de Osmanlı Şehzade torunu. Olay İstanbul, Kırım, Mısır, Londra arasında geçiyor. Kitabımı piyasaya çıkarmadan önce bir Kırım Tatarı’na okutmak istiyorum. Romanı yazarken Kırım hakkında yeterince araştırma yaptım. Yine de gözden bir şey kaçmasın; onların kültürlerine, geleneklerine aykırı bir şey olmasın diye düşündüm,” dedi ve devam etti: “Bu fikrimi Aydın’a açtığımda o da sizinle görüştürmek istedi ama size ulaşamadık.”
Bahaettin Bey’in sözünü kesmeden dinledim.
“‘İyi olacak hastanın, doktor ayağına gelirmiş,’ dedim. Tevafuk mu desem tesadüf mü desem karar veremedim. Sizin arayıp da bulamadığınız adam benim. Bir Kırım Tatarı olarak bahsettiğiniz Kırım ve Kırım Tatar kültürü hakkında az çok bilgi sahibiyim. Bir de roman, hikâye incelemesi ve yazma konusunda sağolsun Editör, Yazar Ethem Göktürk Hocam’dan ‘Hikâye Anlatılıcığı ve Yazarlık Atölyesi’nde’ iki dönem kurs aldım. Tam adamını buldunuz. Whatsaptan veya mailden romanı gönderin, okuyayım.”
Trabzonlu Yazar Bahaettin Bey ile tanışmamız böyle oldu. On beş gün sonra dün önce Kızılay’da Merkez Bankamızın Memur Emekliler lokalinde bir araya geldik, kahve içtik: Hani derler ya “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır”. Kahvelerimizi yudumlarken dostluğumuzun temellerini attık. Daha sonra da Dikmen Öveçler’deki Kırım Derneğimizin Genel Merkezine geçtik. Kırım ile yazılan bir aşk romanı tabii ki Kırım Tatarlarının mekanında konuşulmalı ve Kırım Aşkanası( Mutfağı)’ndan yemekler yenilerek sindirilmeliydi. Biz de öyle yaptık. Sorpamızı içtik, altın sarısı renginde çiböreklerimizi yedik.
“HANZADE” romanı üzerinde benim incelemem neticesinde yaptığım tespitler üzerinde ve yazarımızın yapacağı yeni ilaveler konusunda konuştuk. Bir ara yanımıza oğlumun piyano hocası ve Özbekistan’dan 1990’larda Kırım’a gelip yerleşen ve şu anda da Kırım’ın işgalinden dolayı Türkiye’de kalan Rafet Bey geldi. Sohbetimize o da dahil oldu. Bahaettin Bey ona Kırım sürgünü ile ilgili sorular sordu ve not aldı.
Rafet Bey yanımızdan ayrılınca biz çalışmamıza devam ettik. Zamanın nasıl geçtiğini bilemedik. Başımızı romandan ve notlarımızdan kaldırdığımızda saat 17.00’i yi gösteriyordu. Üç saate yakın bir zaman su gibi akıp geçmişti.
Bahaettin Bey’e “Anılardan Öykülere Engelsiz Yürekler “ kitabımı imzalayıp şahsına tevdi ettim. HANZADE Romanı’nın, 18 Mayıs 2024'te raflarda yerini alması dileğiyle vedalaşıp ayrıldık. O Trabzon’a saat 20.00’de kalkacağı otobüse binmek için Aşti’ye gitti. Ben de Ethem Göktürk, Ufuk ve Veli arkadaş ile Ötükent Yazarlarından Özer Revanoğlu abimizi ziyaret ettik.
Gece eve geldiğimde saat 24.00’ü geçiyordu. Hanım sitemkâr bir ifade ve asabi bir yüzle:
“Sabah 11.00’de evden çıktın. Gece yarısını geçerken geldin. Senin evin barkın yok mu?” demesin mi?
Hanımdan fırça yesem de dün benim için on üç saatim dolu dolu geçti... Hem Bahaettin Bey’le yüz yüze tanışmam, Kırım ile ilgili doğacak bir aşk romanında ebelikte (bu tabir yazarımıza ait) bulunmam ve hem de seksen altı yaşına merdiven dayamış, hayatın cenderesinden geçmiş, bizim gençliğimizin romanını yazmış ve birçok esere imza atmış Bir Bozkurt olan Yazar Özer abinin tatlı sohbetinin tadı damağımda kaldı.
“Saatin kurulabilmesi için zembereğin tam boşalması lazım,” demişti o gece
Özer Revanoğlu abi. Evet bizlerin zembereği boşaldı Dostlar...