SEN AGA BEN AGA!..
Elinde otuz bin liralık Aple marka telefonu ile kalabalıklar arasında “açım, açım, nerde bu devlet, nerde bu millet, nerde bu hükümet? “ diye avazı çıktığı kadar bağıran otuz yaşlarındaki gence ; saçı sakalı birbirine karışmış, fötrü şapkasıyla herkesin dikkatini çeken giyim ve kuşamından da orta halli biri olduğu anlaşılan yaşlı bir amca yaklaştı.
“Evladım, açım açım diye bağırıp duruyorsun. Sen çobanlık yapar mısın?”
“Yok ben almayayım!”
“Kim yapacak?”
“Afganlılar yapsın.”
“Tarımda çalışır mısın?”
“Yok daha neler!”
“Kim yapacak?”
“Türkmenler yapsın.”
“Bebek bakıcılığı yapar mısın?”
“Bak şu konuştuğun lafa!.. Ben kendi çocuğuma bakamıyorum, başkasının çocuğuna nasıl bakayım.”
“Peki kim bakacak?”
“Filipinliler, Ukraynalılar! Ne güne duruyor!..”
“Çay, fındık toplar mısın?”
“Yok daha neler. Gürcüler çalışsın.”
“Sanayide, fırında, inşaatta kazma, kürekle, vinçte çalışır mısın?”
“Amca senin başka işin yok mu? Git öte. Suriyeliler çalışsın.”
deyince, ihtiyarın tepesi attı:
“Sonra da bu yabancılara ülkemden defolup gitsinler, dersin!.. Sen aga ben aga bu ineği kim sağa. Eeee... İşiniz gücünüz devlete kapağı atmak, yan gelip yatmak. Ne dediğinizi de bir bilsem.” dedi ve kafasını sağa sola sallayarak “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim,” sözlerini birkaç kere tekrarlayarak çekip gitti.
Sahi “İneği kim sagacak? Süt, yoğurt, tereyağ, kaymak, peynir fiyatları uçtu gitti!”