sukrubilgili - MAKALELER-ANILARIM
GÖBEKLİ BULUNUR DA ANA BULUNMAZ
“GÖBEKLİ BULUNUR DA ANA BULUNMAZ!” 
Üç aydır babaocağında çok güzel günler geçirdiğim anacığımdan ayrılıp, 
Ankara’da beni uzun süredir dört gözle bekleyen eşim ve oğluma dün itibariyle kavuştum. 
Bir yanda anacığımdan ayrılığın üzüntüsünü yaşarken bir yandan da eşim ve oğluma kavuşmanın sevincini yaşıyorum. Üzülmek, sevinmek. Ana, yar ve oğul...İki arada bir derede misali ben ortadayım... Gönlümün yarısı derenin öbür yanında yarısı bu yanında...Ne anadan geçiliyor ne de yardan...
Elini öpüp, kucakladım. “ Anacığım, ben artık gidiyorum.” dediğimde, “ Nereye?” dedi. 
Eşim mide ameliyatı olmadan önce çok kilolu idi. Bundan dolayı anacığım eşime “ Göbekli!” derdi. Ben de “ Göbekliye ve oğluma gidiyorum. İstersen hadi seni de Ankara’ya götüreyim. Biraz da orada birlikte kalalım.” dedim. 
“ Yook ben Ankara’ya gitmem. Beni orada öldürecek misiniz? Ben bu evde kalacağım. Sen Göbekline ve Oğlun Bora’ya git. Göbekli bulunur da ANA bulunmaz.” deyince, hüzünlendim.
“ Anacığım, beni çok kötü yerimden vuruyorsun. Evet Ana hiç bulunmaz, çok haklısın. Ama yarda , oğulcukta bulunmaz. Bir de üç kızım var, şimdi onlar bu yazıyı okurlarsa, alınırlar, onlar da bulunmaz. 
Senin yerin başka. Göbeklinin, Oğlum Bora’nın ve üç hilal kızlarımın yeri başka. Hepinizin de sevgisi, yeri benim gönlümün en güzel köşesinde. Ne anadan , ne yardan ne de oğuldan ne de kızlarımdan vazgeçerim. 
Anacığım, genelde insanlar sevgilerini, aşklarını belirtmek için ‘bir elmanın iki yarısı gibiyiz .’ derler.
Anacığım sen ve Göbekli ( Eşim) bir elmanın iki yarısı gibi diyeceğim ama ortada da oğulcuk ve kızlarım da var.  
Oğulcuk ve kızlarım bu elmanın neresindeler? 
Hiç üzülme anacığım, oğulcuğun ve kızlarımın elmadaki yerlerini buldum; onlar da elmanın içinde ki dört tane çekirdek, üçü kız , biri erkek. Yani onlara karşıda size beslediğim kadar sevgim var!...
Demekki elmadaki sevgimin içinde onlarda çekirdek misali varlar. Gerçi kızlarım yuvadan uçup gittiler. Oğulcuk ile başbaşa kaldık. 
Yine de sen ve eşim Göbekli bir elmanın yarısısınız bunu hiçbir zaman unutma; ne anadan geçerim ne de yardan. Üç ay beraberdik. Birazda Göbeklinin ve oğulcuğun yanına gideyim. 
Oğulcuk telefonda  ‘ Baba özledim seni . Ne zaman geleceksin ‘ diyor. Ankara’ya götüreyim diyorum gelmiyorsun! İlle de ben bu evde kalacağım diyorsun. ‘Bu evde sana kim bakacak ?’ dediğimde, yeğenlerim ( on dört yaşlarındaki biri bacımın oğlu  Eren, biri de ağabeyim Satılmış’ın torunu Yahya ) bakacak diyorsun. Onların okulları başladı. Gelip seni bakamazlar. Şimdi seni Bacım Fatma’nın evine götüreceğiz. Bir müddet orda kakacaksın. Ben tekrar geleceğim. Yine birlikte babamın evinde kalırız.” dedim. 
“ Hayır ben buradan hiçbir yere gitmiyorum.” dedi ve oturduğu yerden kaldıramadık. 
Bu sefer yalana başvurmak zorunda kaldık. “ Anacığım, benim arabamla şöyle bir dolaşacağız haydi arabaya binelim.” dedim de ikna oldu ve Bacım Fatma’nın evine getirdik. 
Anacığım, babamla ve bizlerle çok uzun süre yaşadığından bu evden ayrılmak istemiyor. Her sabah ben erkenden kalkıp bahçede çalışırken , elini arkasına koyarak yanıma gelirdi. Onun yapabileceği iş olursa önüne koyar onunla meşgul olurdu. Mesela mısırlarımızın koçanlarından kabuklarını ayıtlamayı , kuşburunları tek tek ayırmayı, fasulyeleri kırmayı hep anacığım becerdi. 
Bahçemizin herbir köşesine onun oturup dinleneceği oturaklar koymuştum. Gün boyu bahçede gezinir yorulduğunda bu yerlere otururdu. 
Bacım Fatma saat dokuza doğru evinden gelir, sabah kahvaltımızı hazırlardı. ikindiye doğruda bacım Fatma yemeğimizi yapar evine giderdi. Akşamları anacığımla başbaşa kalır bacım Fatma’nın pişirdiği yemeği ısıtır, birlikte yemeğimizi yerdik. Gece çay demleyip önümüze koyduğum bisküvitle çay içer, geçmişten konuşarak sohbet ederdik. Uykusu geldiğinde yatağa götürür yatırır, yanağından öper, ‘iyi geceler anacığım’ der uyuturdum... 
Şimdi anamın ifadesi ile Eşim Göbeklinin yanındayım; anacığım ile yaşadığım bu güzel günleri tekrar yaşamak için mumla arayacağım. 
Anacığım, nüfus cüzdanındaki doğum tarihine göre (1925) doksan beş yaşında. Dayımın ifadesine göre yüz yaşını geçmiş görünüyor. Yani anacığım tamı tamına bir asırlık çınar gibi...
Geçen yıl kardeşim Yusuf’un vefatına kadar hep onun yanında kalmıştı. Kardeşimin vefatından sonra anacığım çok üzüldü. İki yıl öncede ağabeyim Satılmış vefat etmişti. İki sevdiği oğlunun ölümü onu bu yaşına rağmen fazla hırpalamadı. Rabbimin insanlara yaşlılıkta verdiği alzeymir hastalığına anacığımda üç yıl önce yakalanmıştı. Bu hastalık yakın zamandaki yaşadıklarını unutturduğu için ağabeyimin ve kardeşimin ölümlerini anacığım kısa zamanda unuttu. İşte bu yüzden anacığım bu ölümlerden dolayı fazla etkilenmedi. 
Kardeşim Yusuf’un vefatından sonra anacığımı Ankara’ya getirdik. Ablamın ve benim yanımda kaldı , iki ay zor tuttuk. Yemedi , içmedi, hayata küstü. ‘Her gün beni Alaca’ya götürün’ dedi. Dayanamadık Alaca’ya getirdik. Bir yıldır da Bacım Fatma’nın yanında, kardeşim Yusuf’un eşinin yanında kaldı. Üç aydır da babaocağında birlikte yaşadık anacığımla...Bu üç aylık süre içinde Balıkesir’de yaşayan bacım Songül’de gelip kalmıştı yanımızda. Çok güzel günler geçirmiştik bahçeli iki katlı ahşap babaocağında. 
Ayrılmak her ikimize de çok zor geldi...
Rabbim anacığıma ve bizlere sağlıklı hayırlı ölümler versin. Gelecek sene de babaocağında anacığımla geçen sene ve bu sene mutlu bir şekilde birlikte yaşadığımız  günleri yaşamayı nasip etsin. 
Ankara’ya gelir gelmez Bacım Fatma’yı aradım;” Anacığım nasıl?” dedim. “ Abi, getirdiğimiz andan itibaren küstü.Hiçbir şey yemedi. İçmedi. Hep yatıp uyudu. Şimdi de uyuyor. Biraz sonra uyandırıp zorla çorba içirip ilacını vereceğim.” dedi. 
Ben de :“ Bacım, Ankara’ya geldiğinde de bize aynısını yapmıştı. Babaocağından ayrılmak istemiyor ve buna çok üzülüyor. Birkaç gün sabret. Sanırım unutur, yeniden yemek yemeye başlar. Anacığıma selam söyle “ dedim , telefonu kapattım. 
Sonra da düşünmeye başladım. Anacığımın dediği ‘doğrumu acaba?’  dedim kendi kendime.
Anacığım ne demişti:
“ GÖBEKLİ BULUNUR DA ANA BULUNMAZ!” 
Kalın sağlıcakla..
Whatsapp'ta Paylaş