TEZEKAN ÇEŞMESİ !..
Cuma namazı ve mezar ziyaretinden sonra anacığıma su götürmek için Tezekan (Özhan/Söğütözü) çeşmesine gittim. Yazın sıcaklarının en yüksek doruklara çıktığı bu mevsimde; çeşmenin suyu azalmamış hala eskisi gibi şırıl şırıl akıyordu...
Elimdeki bidonu bu güzel çeşmeden doldururken; çocukluğumda hayvanlarımızı sığıra katarken uğrayıp kana kana su içtiğim, kışın rahmetli babamın ahırımızdaki inek, camız, tosunları yularlarından çözüp önüme kattığında sulamak için getirdiğim; oluklarında bulgur yapmak için ekinleri yıkadığımız; omuzlarımdaki askılıkların her iki ucunda takılı helkelerle su taşıdığım günler, gözümün önünde bir filim şeriti gibi akıp gitti...
Getirdiğim tüm su bidonlarını doldurdum. Avucumu açıp kana kana buz gibi suyundan içtim. Ağustos ayının çok sıcak olduğu bu günlerinde, Tezekan Çeşmesi’nde akan suyun soğuk olması beni serinletti... İnsan bileği kalınlığında iki kornadan bu kadar bol ve soğuk suyun akmasına ayrıca çok şaşırdım... Çünkü şu anda dağlarda ve köylerdeki bir çok çeşme kuraklıktan suları çekilmiş durumda...
Kenara oturdum. Geçmişe daldım gittim...
Tam çeşmenin karşısının hafif sağında Bakkal Hakkı dayı vardı... Hakkı dayıdan da evden getirdiğimiz yumurta, eski naylon ayakkabı, buğday veya arpa ile satın aldığımız kırık leblebileri, nane şekerleri, sakızları; camide bizlere Kuran okutan Yandım Hocayı, Şahmendar Hafızı, Beşiktepeli Mustafa Hocayı; eşeği ile tın tın giden Beçet Dedeyi, İstanbul lehçesi ile çok kibar konuşan ve elinden hiç sigarası eksik olmayan Esa Dayıyı ; sokakta gördüğümüzde korktuğumuz foter şapkalı Cavit Amcayı , Kedi Memet’i, Kore Mıstığı ; Tezekan Sporu kuran Arslan Baykara’yı ve daha nicelerini dün gibi hatırladım.. Mekanları cennet olsun...
Tezekan Çeşmesi’nde ben geçmişimi tatlı tatlı yaşarken üç tane bıyıkları henüz terlememiş, buluğ çağına girmemiş üç çocuk geldi. Oluğun kenarına oturdular. Baktım ikisinin elinde sigara vardı. Çekiştirip duruyorlardı illeti!...
Ayağa kalktım. Suları yüklendim. Arabaya tam koyarken, gözümü gençlere çevirdim :
“Sigaraya çok erken başlamışsınız gençler. Şu elinizdeki meret yüzünden koa hastası olan ve bir ay önce vefat eden kardeşimin mezarından biraz önce geldim. O da sizin gibi sigaraya çok genç yaşta başlamıştı. Ama erken yaşta dünyadan göçtü. “ dediğimde, gençlerden biri elindeki sigarayı utandığından sakladı.
Diğeri “ Kaç yaşında öldü kardeşiniz? “ dedi.
Ben de “Elli dokuz yaşında” diye cevap verdim..
“Ooooo çok yaşamış!..” der demez,
“ İnternet kullanmasını biliyorsun değil mi? Oraya sigaranın faydaları ve zararlarını yaz. Onları oku. Siz bu mereti genç yaşınızda içmeye devam ederseniz kardeşimden de önce taşlı köye yolcu olursunuz. Sigarayı bırakırsanız sizin için çok iyi olur . ” dedim ve yanlarından ayrıldım...
Tezekan Çeşmesi başında hem çocukluğumu yaşadım hemi de çocuklara “ sigara içmeyin” nasihatinde bulundum.
Hey gidi günler hey....
Ne tez de geçmiş çocukluk, gençlik yıllarımız.
Hiç farkında değiliz..
Kalın sağlıcakla ve sigarasız günlerde buluşmak dileğiyle...
Not: Tezekan İsmi nereden geliyor; Çocukluk yıllarımızda ,Özhan mahallesinde hemen hemen her aile hayvan dışkılığından kasnak ile veya basma şeklinde tezek yaptıklarından bu mahallemizin adına Tezekan demiştik) . Özhan Mahallesinden önceki adı da “Söğütözü “ idi...