FALCI TRABZONLU MISTIK
Emekli maaşı ile kıt kanaat geçinen Trabzonlu Mıstık, gaza, tuza, saza, kaza, tavuğa, suya, elektriğe, motorine, iğneye, benzine ardından da başka maddelere de yüklü oranlarda bindirilen zamlardan sonra; açtı ağzını yumdu gözünü; “öldük, bittik, yok mu bizi bu pahalılıktan kurtaracak Ablamız, Hacımız, Hocamız, kız kızanımız,” diye feryadı figan etti.
Sesi ta Fizan’dan, Uzay’dan Ay’dan, duyuldu. Hatta Sağır Sultanlar bile işitti.
Her gün fiyatların arttığını gördükçe Temel’in kemençesinin hızlı temposuyla hamsi balığı gibi zıp zıplayıp oynadı.
Bir yandan da çareler aradı...
Düşünürken, kaşınırken “Bu böyle olmaz! Yan gelip yatmakla hiç olmaz! Evde kös kös oturup hayat pahalılığının hepsini Reis’e, Devlet’e kesmek hiç mi hiç olmaz...
Bizim suçumuz yok mu?
Zamların altında inim inim inleyen benim gibi garip gruba da yan gelip yatmamalı, geçinemiyorsa ek iş bulup çalışmalı.
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış." demiyor mu insanlığın önderi Peygamberimiz?
“Öyle ise ben de bir ek iş bulayım” der, başlar aramaya...
Elinden de hiçbir şey gelmeyen Mıstık, çalmadığı, kırmadığı, varmadığı kapı kalmaz. Duyduğu şu özler onu çok üzer:
“Yaşlısın senden ne köy olur ne kasaba!”
“Allah versin, yallah başka kapıya!”
“Senden cacık bile olmaz!”
“Kırkından sonra saz çalınmaz!”
En nihayetinde aklına Asker Arkadaşı Çorumlu Şükrüş gelir. Telefonu çevirir. Üçüncü de telefon açılır. Mıstık “ Selamünakeyküm “ demeden Şükrüş selamı çakar, başlarlar hal hatır sormaya:
“Nasılsın?”
“iYİyim!”
“Sen nasılsın?”
....
Şükrüş,” E Mıstık arkadaş, uzun süredir aramıyordun. Hatta Facebook sayfamda yaptığım bir paylaşımıma senin yorumuna kızan bazı densiz arkadaşlarım ağır yorumlar yazdığından beni arkadaşlıktan çıkardın. Buna ben hiç gönül koymadım. Canın sağolsun. Bizim arkadaşlığımız pazara kadar değil mezara kadar. Aradığına çok sevindim. Bir derdin bir ızdırabın mı var?”
“Şükrüş, malumun olduğu gibi senin Reis şu iki ay içinde zam koymadığı bir şey kalmadı. Emekli maaşı yetmiyor. Ek bir iş aramaya başladım. Trabzon’da bulamadım. Ankara’da senin tanıdığın bildiğin insanlar vardır. Yardımcı olursan sevinirim.”
“Kafanda tasarladığın bir iş var mı?”
“Yok. Her işte çalışabilirim. Her işi de erinmeden hakkıyla yaparım.”
“Bir düşüneyim Mıstık. Ha ha dur dur. Hemen aklıma geldi. Haftada iki günde bir damadın internetten yurt dışına sattığı kitapları Kızılay’da PTT merkezine götürüyorum. Dün sabah yine orada idim. İşlemler yapılırken ben de yürüyüş yapayım dedim. Kumrular sokağında bir “Kahve Evi”nde ”Falcı Aranıyor” diye bir ilan gördüm. Sen askerde bize fal bakıyordun. Hatırladın mı? O işi de çok İYİ kıvırıyordun. İstersen adresi vereyim. Git oraya müracaat et. Falcılar İYİ para kazanıyorlar!..”
“O iş tam benim işim. Ben hemen atlayım geleyim. Birlikte gidelim Şükrüş”
“Mıstık, yarın çocukların yarı yıl tatili başlıyor. Üç ay önce Sarımsaklı’da bir yazlık aldım. Camlarında demir yoktu. Tamir olacak yerleri de var. Ben oraya gideceğim. İki hafta veya daha fazla sürer benim işler. Dönüşte yanına uğrarım. Eline kalemi al. Adresi söyleyeyim yaz.” der Şükrüş.
Mıstık, ertesi gün otobüse atladığı gibi sabahın köründe Ankara’ya düşer. Şükrüş’ün yazdırdığı “Kahve Evi”ni çok rahat bulur. Sahibi de şansından Trabzonlu çıkar. Mıstık’la karşılıklı kahve içerler. Patron fincanı ters çevirir. Birkaç dakika sonra “Madem falcıyım diyorsun bak bakalım benim falıma. İYİ bir falcı mısın yoksa yalancı mısın? Öt bakalım!” demiş.
Eline fincanı alan Mıstık, evirmiş çevirmiş , içine derin derin bakmış. Kahvenin telvesinin yaptığı şekillerden bir güzel fal bakmış. Patronun ağzı açık kalmış. Vay anasını vay!” demiş “ Sen neymişsin be hacı. Gökte ararken yolda buldum bir falcı!..”
“Anlaştık mı şimdi !” demiş Mıstık.
“Tamam anlaştık. Senden önceki falcımız da çok İyi idi. Ama maşallah o senin ele su dökemez. Müşterisinin haddi hesabı yoktu. Geçenlerde kalp krizi geçirdi. Felç oldu. Sen şimdi onun yerine mekanımızda falcılığı devam ettir. Kahve falını yüz liraya bakıyordu. Yarısı onundu. Yarısı da benimdi. Aynı fiyattan sen de devam et. Seninle de fifti fifti olsun. Bir de hemşeriymişiz. Yukarda bir oda var. Ora da kalırsın. Bugün pazar. Şimdi yukarı çık istirahat et. Sabah dokuzda başlarsın fal bakmaya. Camdaki “ Falcı aranıyor”u kaldırıp “ Fal bakılır” ilanını değiştireyim. Okey mi?”
Mıstık’ın yüzündeki mutluluk, sevinç görülmeye değerdi. Elini patrona uzattı:”Okey. Okey. Bir sözleşme yapmamıza gerek var mı?” dediğinde Kahve Evi sahibi “Gerek yok. Her akşam kazandığın parayı yarı yarıya kırışırız.” dedi ve garsonu çağırdı. Mıstık’ın valizine yardım etmesini ve odayı göstermesini söyledi.
Mıstık, o gece öyle rahat uyudu ki sormayın!.. Kendini para havuzunun içinde yüzerken gördü. Tam o sırada Şükrüş kepçe ile suda yüzen paralarını toplayıp toplayıp çuvala atıyordu. O kadar kızdı ki sinirlendi havuzun kenarına koyduğu cep telefonunu aldığı gibi Şükrüş’e fırlattı.
Şangur şungur seslerin ardından Mıstık gözünü açtı. Başucundaki komidinin üzerindeki gece lambasının düğmesine bastı. Bir de ne görse İYİ; yatağının karşısında boydan boya duran kardolabın aynası param parça olmuş. Elini tekrar gece lambasının yanına koyduğu cep telefonuna uzattı. Maalesef onun yerinde yeller esiyordu...
Devam edecek mi acaba!
Not: Mıstık tepki gösterirse devam edecek.