BABAMDAN KALAN ALET, EDEVAT VE EŞYALARIN HİKAYELERİ...
5.) BOŞ BEŞİK, SON BEŞİK VE SON GÜL’ÜN DEVAMI...
Bacım Songül (Songül Güler) şimdi sana çatımızdan çıkan senin bebekken yattığın, mışıl mışıl uyuduğun, benim de seni bu beşikte çok salladığım; senden sonra Satılmış ve Arslan abilerimin sekiz, Yusuf kardeşimin üç olmak üzere toplam on bir torunun da kullandığı “son beşiğimizi” kimin aldığını anlatacağım. Beni iyi dinle. Çünkü seni çok çok geçmiş yıllara götürüp getireceğim.
Rahmetli Babamız Işılak Sımayıl (Saçı olmadığından Parlak İsmail denmiş), köyümüz Kalecikkaya’da yaşarken annemizi beyaz bir atın terkisine attığı gibi kaçırmış. Annem babamdan on yaş küçükmüş. Babam anlatırdı : “ Ben ananızın çocukluğunu bilirim. Sümüklünün biriydi” derdi.
Babam, Yusuf dedem Çanakkale’ye savaşmak için gittiği yılda doğmuş. Yani 1915 yılında: Dedemiz, üç oğlan, bir kız çocuğunu ve eşini Allah’a emanet ederek; arkasına hiç bakmadan, bizleri tarih sahnesinden silmek için Çanakkale’ye ölüm kusan gemileri ile dayanmış; Milli Şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy’un “kimi hindu, kimi yamyam, tek dişi kalmış canavar” sürüsü dediği “yedi düvel”i boğazın azgın sularına gömmek için gitmiş. Belki de Dedem rahmetli babamın yüzünü hiç görmemiş...
Şu anda bir asra adım atmış Anacığım ise babamdan on yıl sonra, 1925 yılında dünyaya gözlerini açmış.
Dedemiz Yusuf, Çanakkale Savaşı’nda karnından yaralanmış. Dikiş atmışlar karnına ve köyümüze göndermişler. Köye geldiğinde bitlenmiş. Bir yandan karnındaki yarasının acısıyla kıvranırken bir yandan da bitlerden kurtulmaya çalışmış. Zaman zaman “Şehit olmadım “ diye de çok üzülmüş...
Kendisini Kırım’dan yetim olarak getiren ve İncesulu yetim Fatma ebemle evlendiren amca oğlusu Kırım’da Zincirli Medresesi’nde okumuş, Alim Efendi Mehmet Hoca: “ Üzülme Yusuf yeğenim, gazilikte büyük bir şereftir. Sen bu topraklar için kanını döktün. Rabbim mükafatını öbür dünyada kat kat verecektir. Gaziler, kırk gün içinde vefat ederlerse onlar da şehit sayılırlar. Sabret, “ demiş.
Dedemiz Yusuf’un karnındaki dikişler patlamış, bağırsakları dışarı fırlamış. Köyümüzün ebesi “ Yusuf kartbabay, bağırsakların dışarıda mikrop kapar , onları içeri koyayım” demiş. Ebe bağırsakları içeri sokarken patlatmış ve bir türlü iyileşmemiş, kırk gün dolmadan da dedemiz hayata gözlerini yummuş. Mekanı Cennet olsun.
Bir gece babam, tuvalet için havluya çıkmış. Havluda bir ışık görmüş. Korkup içeri kaçmış. Fatma ebeme gördüğü ışığı anlatmış. Ebem, “ Balam , ışığı tam nerede gördün?” demiş. Babam gördüğü yeri tarif etmiş. Ebem: “ Balam Sımayıl( İsmail), işte ışığı gördüğün yerde Çanakkale’de savaşan, karnından yaralanıp köye gelen ve evimizde vefat eden Şehit babanı yıkamışlardı. Gördüğün ışık Şehit babanın ruhudur. Korkma!” demiş.
Babam, Firdevs Halam, Lütfü ve Ahmet amcalarım Dedemin Şehit olması ile yetim kalmışlar. O çileli Fatma ebemiz dört yetimi, rahmetli babamın zaman zaman “ oğlum sabahlara kadar Allah’ım ekmek ver diye yalvarırdık “dediği, ekmeğin kıt olduğu, dağlarda eşkiyaların cirit attığı o yıllarda yokluk içinde yetiştirmiş; hem anneleri olmuş hem babaları; amcalarımı ve halamızı evlendirmiş.
Evlenme sırası babama gelmiş. Babam için de köyümüzün zenginlerinden, “ köküne meraklıyım dediği”, Ahmet amcamın baba bir ana ayrı Rüstem Çavuş’un ikinci eşi Şefika ebemden olma ilk çocukları anacığıma dünür olmuşlar. Çünkü ilk gelini Ahmet amcamın eşi Rüstem Çavuş’un kızı Pemiye’den çok memnunmuş...
Dedem Rüstem Çavuş, at alır at satarmış. Atları çok severmiş. Nerede iyi , güzel , yiğit bir at duysa ona sahip olmak için elinden geleni yaparmış. Çoğu zaman bu satışlarda dedem, elindeki atı karşı tarafa verir, üste de biraz para vererek atı satın alırmış. Bu yüzden dedem Rüstem’e “Trampçı Rüstem” lakabını takmışlar.
Anacığıma dünür olan ebemden de Dedem Rüstem Çavuş, atları çok sevdiğinden başlık parası olarak yanında tayı olan atlarını istemiş. Amcalarım razı olmamış taylı atı (yavrulu atı) vermeyi. Ebem, oğlu İsmail’e bir taylı at feda olsun demiş ve babamın başını bağlamış.
O güzel taylı at, dedeme teslim edilirken, amcalarım bu işe çok içerlemişler. Babam askere gitmeden önce başlık parası olarak verdikleri taylı at harmanlarda gece yayılırken yavrusu ile birlikte ölmüş. Kimin öldürdüğü de bilinmemiş. Dedem Rüstem buna çok üzülmüş. Ama kimin öldürdüğünü tahmin ediyormuş; elinde de tam bir delil olmadığı için hiç seslenmemiş...
Babam, askere giderken anamıza bir “Alaman Beşlisi” tüfek ile bir de yünlü bir palto bırakmış. “Bunları sakla. Asker dönüşü isterim” demiş; askere gitmiş.
Babam üç yıl Siirt’te askerlik yapmış. Üç yıl köyüne gelmemiş. Küçük Hırkalı asker arkadaşı Fevzi amca bizim evimizde eski yırtık lastik ayakkabıları tamir ederken, sabaha kadar babamla birlikte askerlik anılarını anlatırlardı gürül gürül yanan sobanın kenarında... Aynı odanın yer yatağında yorganın altında babam ile asker arkadaşının anılarını zevkle uyuyana kadar dinlerdim.
Babamın, askerde bir depremin olduğunu ve çok korktuklarını, bitlendiklerini, marangoz olduğundan Askeri Hastane’nin tüm dolaplarını yaptığını, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı Alaylarını ziyaret ettiğinde gördüğünü, asker Arkadaşı Fevzi Amcaya çok yardımcı olduğunu defalarca bıkmadan sıkılmadan anlattığına kulak misafiri olmuştum.
Asker dönüşü babam köye geldiğinde dedem Rüstem Çavuş, ebemden tekrar başlık parası için bir at daha istemiş. Babam da buna kızmış, bir gece anamla buluşmuş. Anamdan askere gitmeden önce verdiği Alaman Beşlisini, paltoyu istemiş. Anama “ Baban evlenmemize zorluk çıkarıyor. Tekrar bir at daha istiyor. Benimle evlenmek istiyorsan atımın terkisine atla seni kaçırmak istiyorum” demiş. Anamda razı olmuş. Atın arkasına attığı gibi kaçırmış...
Dedem, anamın kaçmasına çok içerlemiş. Bir yıl konuşmamışlar. İsmet Dayımın düğününde Rüstem dedemin kardeşi Osman Çavuş, babama ve anama haber göndermiş.” Oğlum, İsmet’in düğününde yeğenim Lütfiye’yi ve damadımız Işılak Sımayıl’ı görmek istiyorum. Çağırın gelsinler “ demiş. Babam bir koçu önüne katmış, Anamda yaptığı bir sini katlamayı ( bir Tatar çöreği) başına koyarak düğüne davul zurna eşliğinde katılmışlar. Dedemin elini öpüp barışmışlar...
Devam edecek...