BABAMDAN KALAN ALET, EDEVAT VE EŞYALARIN HİKAYELERİ...
4)BOŞ BEŞİK, SON BEŞİK VE SON GÜL!..
Yine sır dolu üç kelime ile başlıyorum hikayeme... Hikayemi sonuna kadar okuma zahmetine katlananlar, bu üç kelimenin sırrını ve manasını öğrenecekler. Okumayan olursa da, canları sağolsun, onlar da tarihin sayfalarına gömülen “beşik kültüründen” mahrum kalacaklar...
Babaocağına diktiğim rengarenk güllerin çevresini, modern çiftliklerdeki çitler gibi yapmak için örtmemimizin altında babadan kalan delme takma, eğri büğrü çıtalarla, kazıklarla koruma altına alıyordum.
Çıta yetmemişti. Aklıma bahçe sınırları içinde rahmetli babamın yaptığı ahşap evlerin çatılarına bakmak gelmişti. Rahmetli Satılmış abimin yıkılmış evinin kenarında tavuklarımın kümesinin -Abim ve yengem burayı mutfak olarak kullanmıştı- çatısına çıktığımda birkaç çıta ile “Anadut, dirgen ve yaba” bulmuştum. Sonra da bahçemizin arka cephesinde şu anda terk edilmiş, yıkılmak için günlerini sayan kerpiçten yapılı Aslan abimin oturduğu evin çatısına çıktığımda ise bana hayli yetecek kadar bir top çıta ile birlikte, bir çuval tezek, bir adet şimşir tarak, bir de boş bir beşik bulmuştum.
Babamdan bizlere miras olarak kalan, çatılara terk edilmiş anadut, yaba, dirgen ve bir çuval tezeğin hikayelerini; “ Anadut, Yaba ve Dirgen”, “Mayıs ve Tezek”; bu hikayenin devamı olan “Mayıs, Tezek, Kasnak ve Tezekan Mahallesi” başlıkları altında teferruatlı bir şekilde anlatmıştım.
Şimdi sıra geldi : “ Boş Beşik” hikayesine; “Son Beşik” ve “ Son Gül “ kelimelerin hikayeleri de “ Boş Beşik” içinde geçecek; şimdiden hatırlatayım...
“Beşik, bütün canlıların saklandığı ve onlara hayatta kalma imkânı sağladığı Nuh Peygamber’in gemisini hatırlatan doğa rahminin simgesidir. İnsan, doğduğu günden ölünceye kadar, cenin olduğu dönemde bulunduğu ana rahmi özlemini yaşar ve ona benzer nesneler (beşik, yatak ve tabut) yaratmaya çalışır. Dünyanın herhangi bir yerinde ve bütün halklarda rastladığımız beşiğin yaratıcıları Türklerdir. Göçebe Türk halklarının hayat şartlarına uygun şekilde tasarlanmış olması ise onu özel yapmıştır. “(1)
“Beşik, Türklerin tarihten günümüze kadar ortak kültürünü yansıtan en büyük mirasıdır. Etimologlar beşik kelimesinin yazılış ve türeyişinin Türkçe olan ‘bişik/peşik/peşük/beşük' ten geldiğini söylerler. Ve “pış pış” sesinden türediği de tahmin edilmektedir.” (2)
Babamın çatısından bulduğum “Beşik” hakkında bu kadar tarihi ve kitabi bilgi verdikten sonra biz gelelim esas mevzumuza: “Boş Beşik”, “Son Beşik” ve “Son Gül”e...
Çocukluğumuzda bizlere bir hikaye veya masal anlatmaya şu tekerleme ile başlardı anlatan kişi:
“Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer top oynarken
Eski hamam içinde
Horozlar tellal iken
Pireler hamal iken
Ben anamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar iken
Anam düştü beşikten
Babam düştü eşikten
Biri kaptı maşayı
Dolandım dört köşeyi.”
Ben hikaye veya masalların girişinde söylenen “anamın beşiğini tıngır, mıngır hiç sallamadım” ama bacım Songül Güler’in
beşiğini çok salladım. Hatta birkaç kerede hızlı hızlı sallamamdan dolayı beşiği devirmiştim; ilk devirmemde beşik içinde sağlam bir kundakla bağlı olan bacım Songül ‘e ise çok şükür hiçbir şey olmamıştı. Sadece beşiği sallarken cıyak cıyak ağlaması kesilmişti. Zaten ağlaması kesilsin diye hızlı hızlı sallamış ve beşiği devirmiştim... Diğer odada bize yemek yapan Anacığım beşiğin tıngır, mıngır yuvarlandığının sesini duyar duymaz koşarak gelmişti yanıma. Yan yatan beşiği düzeltmek için gücüm yetmediğinden; anacığım bir eliyle bana şamar vururken öbür eliyle de beşiği düzeltmişti...
İşte çatıda bulduğum bu “boş beşik” , benden on yaş küçük bacım Songül’ün beşiği idi. Tozlara belenmiş bacımın beşiğini çatıdan itina ile indirip getirdiğimde, bacımın gözlerindeki mutluluğu, sevinci görmeliydiniz...
Elimde tuttuğum beşiğe, şaşkın şaşkın baktı. Her iki ellerini ağzına götürdü. “Aaaa. Abi bu ‘boş beşik’ benim beşik. Ben de bunu çok merak ediyordum. Allah senden razı olsun. Nereden buldun? Beşiğimi görünce çok mutlu oldum. Sevincimden çok şaşırdım.” dedi. Ben de nereden bulduğumu kısaca anlattım.
Beşiği yere koydum. Bacım Songül, beşiğin en üstündeki iki ayağını birleştiren yuvarlak tahtasından tuttu. Gözlerimin içine baktı.
“ Abi bu beşiği kim aldı ? Biliyor musun?” dedi.
“Bacım, bilmez olur muyum? İstersen anlatayım “ dedim. O da “ Abi çok sevinirim. Sayende çocukluğumu bir daha yaşayacağım “ dedi ve kulaklarını bana dikti.
Ben de başladım anlatmaya...
Devam edecek.
(1)https://turkishstudies.net/turkishstudies?mod=makale_tr_ozet&makale_id=21565
(2) http://www.unyekent.com/mobile/index.php?haber_id=4343