sukrubilgili - MAKALELER-ANILARIM
ERKEN KALKAN YOL ALIR, ERKEN EVLENEN DÖL ALIR

“ERKEN KALKAN YOL ALIR ERKEN EVLENEN DÖL ALIR”

Rahmetli Babam Tatar Işılak Sımayıl, benim evlenme çağım geldiğinde ısrarla oğlum biran önce bana evlen derdi. 

“Babacım niçin bu kadar benim evlenmemi çok istiyorsun” dediğimde  de :

“ Bak oğlum. Şimdi sana söyleyeceğim şu tarihi sözü hiçbir zaman unutma ve kulağına da küpe kalsın. Sana söyleyeceğim bu söz şu: “ Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır”

Maalesef babamın sözünü tutmadım. Çok geç evlendim. Bu yüzden de ben tam elli yaşında hamımda kırk iki yaşında iken Rabbim, üç kızın arkasından ( en küçük ablası Burcu’dan on sekiz yıl sonra) kerata çıkıp geldi. Yani “ Bilgili” soyadımı devam ettirecek şehzade erken değil de yaşlılığımda teşrif ettiler. 

Oğulcukla  yaşlı baba olma ile ilgili problemler yaşamadım değil!.. Çok sık yaşadım desem yalan olmaz. Daha yeni adım atmaya başladığı sırada bir AVM ‘de kucağımdan indirdim. Sağa sola koşmaya başladı. Ben de onu takip ediyordum. Tabi şu andaki görüntümde olduğu gibi sakallarım var... Oğulcuk bir ara yıkılacak gibi oldu. Tam o sırada orta yaşlarda bir bayan oğulcuğun sendelediğini gördü. Bana seslenerek :

“ Dedesi, dedesi torunun düşecek. Aman dikkat edin “ dedi. Ben de :

“ Torunum değil. Babasıyım,” dediğimde “ Aaaaa... Kusura bakmayın. Ben dedesi zannettim. Allah bağışlasın,” deyip mahçup bir şekilde hızlı hızlı yanımızdan uzaklaşmıştı...

Aynı mahcubiyeti Hacettepe Üniversitesi’nde de bir doktor yaşamıştı. Onu da anlatayım. 

Oğulcuk henüz bir yaşını doldurmamıştı. Çok sık hastalanıyordu. Üç kızdan sonra şehzade olduğu için de öksürür öksürmez pat “ Hacettepe Ünivetsi Çocuk Aciline” apartman topar götürüyorduk. Öyle oldu ki bu gelme gitmelerde hemşireler ve doktorlarla kanka olduk. Onlar bize aşina oldu biz onlara... Devamlı gittiğimiz doktor bir akşam dayanamadı, bir bana baktı bir hanıma. Hanıma dönerek:” Hanımefendi, en ufak bir rahatsızlıkta üşenmeden bu çocuğunuzu alıp getiriyorsunuz. Üzerinde çok titizleniyorsunuz. Bu çocuğunuz  tüp bebek mi” dedi. Hanım:

“Doktor Bey, ne tüp bebeği!.. Halis mulis gedosuz normal doğumla olan çocuk” dedi. Ben ve hemşireler başladık gülmeye. Doktor o kadar mahçup olmuştu ki ne bana ne de hanıma bir şey diyemedi. Sadece “ Allah bağışlasın. Çocuğunuzda hiçbir şey yok” demişti.  Bizi yaşlı görünce doktor oğulcuğu tüp bebek zannetti!...

Oğulcuğu bazı zamanları arabamla ben götürüyordum. Ders bitiminde de ben alıyordum. Oğulcuğun arkadaşları beni tanımışlardı. Yine bir gün almaya gittiğimde bahçede beden dersinde oynuyorlardı. Ben de okulun dışında onları seyrediyordum. Arkadaşlarından biri beni görür görmez “ İsmail!.. İsmail!.. Deden geldi . Deden geldi, “ diye bağırmıştı. 

İsmail ile o anda göz göze gelmiştik. Baktım ki İsmail  üzgündü. Çıkışta “ İsmail, bahçede oynarken arkadaşın ‘İsmail deden geldi’ dediğinde senin üzüldüğünü gördüm.  Arkadaşına da kızgın kızgın baktın. ‘Benim dedem değil babam da demedin. Niçin üzüldüm oğlum?’ Baban çok mu yaşlı görünüyor?”

“Evet babacığım, tüm arkadaşlarımın babası genç. Senin gibi yaşlı görünen hemen hemen hiç yok gibi. Bu yüzden arkadaşlarım hep seni dedem zannediyorlar. Ben de buna kızıyorum ve arkadaşlarıma ‘bu adam benim dedem değil, babam demeye çekiniyorum” diye cevap vermişti. 

Ben de oğlumun başını okşayıp “ Kerata sen de geç gelmese idin. Ablan Burcu’dan sonra tam otuz sekiz yıl sonra geldin. Annem ve ben üçüncü kızımız Burcu olduktan sonra noktayı koymuştuk. Artık çocuğumuz olmasın dedik. İlk ablandan sonra hep erkek evlat istedik . Allah üç kız verdi. Üç kızdan sonra Rabbimin takdiri buymuş deyip biz artık çocuk olmasını istememiştik. Ama yıllar sonra sen yaşlılığımızda çıkıp geldin. Eğer arkadaşlarının sözlerinden alınganlık gösteriyorsan sakallarımı keseyim. Belki o zaman genç görünebilirim. Ne diyorsun?” dedim.

Oğulcuk” Yok baba ben seni bu halinle seviyorum. Arkadaşlarım ne dese desin. Onlara da bu benim dedem değil babam diyeceğim.” demişti.

Oğulcukla dede-baba problemini çözmüştük. Ama yine de ara sıra bana “ Baba, okula beni almaya sen gelme. Annem gelsin “ dediği oldu. Demek ki arkadaşlarına benim babası olduğumu söylemesine rağmen Arkadaşları İsmail’i kızdırmak için “ Deden geldi “ deyip moralini bozuyorlardı...

“Erken evlenmekte”  babamın sözünü tutmamıştım ama  mümkün olduğu müddetçe “erken kalkma” konusunda sözünü tuttum. İşte bu sabahta erken kalkıp namazımı  kıldım. Hava aydınlatmak üzere idi. 

Dün akşama doğru hafif yağmur yağmıştı. 

Dışarı çıktığımda yerler ıslak, bahçe çamurdu. Bahçede ot yolma işim vardı. Çamur olduğundan ot yolmaktan vazgeçtim. Yine de şöyle bahçeyi kolaçan edeyim dedim. Salatalıkların yanına geldiğimde yaprakların arasında birkaçı başını uzatmış “ İsmail’in dedesi. Yeterince uzadım. Bugün de beni koparmazsan senin gibi kartlaşacağım” diye seslendiklerini işitir gibi oldum. Ayaklarıma yapışan çamurlara rağmen daldım “hıyar tarlasına!”. Tam dört tane  her biri on bel santim uzunluğunda burcu burcu kokan çiçeği burnunda hıyarları kopardım.  

Tam o sırada hıyarların yanında kabaklar( afedersiniz!  kabak dediğim için kel olanlar alınmasın)  “İsmail’in dedesi. Bizi de gör. Bize uğramadan gitme. Biz de hıyarlar gibi bayağı uzadık. İstersen ölç. Otuz santim gelmezsek ne istersen veririz” dediler.

Gerçekten de koca koca  kabak yaprakların arasında herbiri kolum kalınlığında beyaz beyaz kabaklar( afedersiniz) bana selam çakıyor. Hıyarları sol koluma sıkıştırıp kabak(afedersiniz) hazretlerini de toplayıp havluya geldim. Kucağımdaki hıyarları ve kabakları çardağımızın önündeki masaya koydum. Kabaklar ve hıyarlar çamurlu idi. Hıyarları çeşmede güzelce yıkadım. Bu sabah kahvaltısına bu hıyarları anacığım ile yiyeceğim.

İşte döndük geldik rahmetli babacığımın lafına:

“Erken kalkar yol alır( ben yol almadım ana hıyar ve kabak topladım) , erken evlenen de döl alır”

Whatsapp'ta Paylaş