MAHALLE VE KÖY BAKKALLARI
Yaşanmış gerçek hayat hikayesi
6-TEK GÖZLÜ HEMŞERİM BAKKAL İSMAİL AMCA ( İKİNCİ BÖLÜM)
Tek Gözlü Mahalle Bakkalı Hemşerim İsmail Amca : “Mahalle Bakkalımı niçin kapattığımı en sona bırakayım. Sana mahalle bakkalları hakkında başımdan geçen birkaç olayı anlatayım. Dinlemek ister misin?” dedi.
“Evet dinlemek isterim “ dedim ve otobüste okumak için yanımda taşıdığım ve elime posta ile yayınevinden yeni gelen “ Anılardan Öykülere Engelsiz Yürekler “ kitabımı poşetten çıkararak “ Amca ben hikaye yazıyorum. Şu kitapta birçok hikaye var. Müsaade edersen senin de hayat hikayeni yazmak istiyorum. Ne diyorsun?” dedim.
“Ooo çok güzel buna sevindim. Yazabilirsin. Kalemin varsa telefonumu yaz. Hikayemi yazınca bana Watsap’tan gönder” dedi. Ben de hemen İsmail Amcanın telefonunu, adını soyadını para çantamdan çılardığım küçük bir kağıda yazdım.
Tek Gözlü Hemşerim Bakkal İsmail Amca hayat hikayesine kaldığı yerden devam etti:
Şükrü Hemşerim, mahalle bakkallarının kapanmaması şart. Söylediğin gibi Süpermarketler karşısında bizler tutunamıyoruz. Onlar gibi bakkalımıza aldığımız gıda ,temizlik ve diğer eşyaları ucuza alamıyoruz. Onların sattığı fiyattan pahalı satıyoruz. Bu yüzden insanlar alışverişlerinin çoğunu marketlerden yapıyor. Bizlerden de mecbur kalırsa, genelde ekmek, süt , sigara gibi fazla para etmeyen ürünler alıyorlar.
Mali durumu iyi olmayan fakirler de deftere yazdırıyor. Deftere yazdıranlar da aydan aya veya eline para geçtikçe ödüyor. Bir de çocuklar cizy, şeker, çikolata, sakız gibi ürünleri satın alıyor. Onun haricinde halkın çoğu bize uğramıyor. Bu yüzden devletin mahalle bakkallarını desteklemesi şart...
Mahalle Bakkalı deyip geçilmesin. Mahalle bakkalları bir mahallenin eli,kulağı, gözü. Adete mahallenin kamerası gibi. Mahallede herkesi tanır ve onları izler. Kim fakir, kim zengin, kim iyi , kim kötü bilir. Kız evlendirmek isteyen gelir mahalle bakkalına sorar.
Birçok insan bakkalıma geldi. “Şu binada şu dairede oturan kız ve ailesi nasıl?” diye sordu. İyi insanlar ise olumlu cevap verdim. Kötü insanlarsa “ İyi tanımıyorum. Sen git binadan sor” dedim.
Biraz önce söylemiştim. Mahallenin fakirlerini bizden başka iyi bilen olmaz. Tanıdığım bir fakir aile zaman zaman çocuğu ile yüz gram peynir, altı tanede ekmek aldırırdı. Bu aileye yüz gram peynirin yetmeyeceğini biliyordum. Bu fakir ailenin çocuğu her geldiğinde “ İsmail Amca yüz gram peynir, altı ekmek verir misin?” derdi. Ben de hep yüz otuz gram peynir verdim.
Uzun süre sonra annesi bir gün çıktı geldi. O da yine yüz gram peynir istedi. Ben yine fazla tartıp verdim. Tabii benim peyniri arkada terazide tarttığımı görmedi. Peyniri eline aldı. “ İsmail Amca, senin terazi fazla tartıyor herhalde. Geçen diğer bakkaldan yine yüz gram peynir aldım. Şimdi senin tarttığın ile karşılaştırdığımda diğer bakkalın peyniri buna göre az. İkinizinden birinin terazisi doğru tartmıyor” dedi. Ben de bayana :
“Kızım doğru söylüyorsun. Benim size verdiğim peynir fazla. Ben size içimden gelerek hep fazla verdim. Helal hoş olsun. Kusuruma bakmayın!” dediğimde, bayan peyniri ve ekmekleri aldı. Bakkaldan ağlayarak gitti.
Ben bu tür ailelere her zaman yardımcı oldum. Zaman zaman mahallede tanıdığım veya tanımadığım birçok zengin gelip, borcunu ödemeyenlerin bakkal defterimdeki borçları ödeyip gittiler.
“İsmail Amca, bu bakkallık hayatında hiç olumsuz bir durumla karşılaşmadın mı?” dedim.
“Karşılaşmaz olur muyum? Onları zaten sona bıraktım. Dinle beni” dedi.
Bir bayan, dört beş yaşlarındaki bir çocukla bakkal dükkanımın önünde göründü. Bayan çocuğun ısrarı üzerine eline bir para verdi. Çocuk içeri girdi. “ Bakkal amca. Bana sakız verir misin?” dedi. Avucundaki yirmi beş kuruşu uzattı. Çocuğun eline sakızı verdim. Sakız on kuruştu. On beş kuruşu da küçük çocuğun önündeki cebine koydum. Çocuk çıkıp annesinin yanına gitti.
Çok geçmedi. Anası, çocuğun elinden tutarak hışımla içeri girdi. Bana bağırmaya başladı.” Çocuğu kandırmaktan utanmıyor musun? On kuruşluk sakızı yirmi beş kuruşa satmışsın. Yazıklar olsun sana. Zaten mahalle bakkallarından kocam alışveriş yapmayın derdi. Ne kadar da doğru söylemiş “ diye açtı ağzını yumdu gözünü.
Kadın bir susmuyor ki cevap vereyim. Sonunda küçük kız da dayanamadı dile geldi. Annesinin bacaklarından tutarak seslendi: “ Anne, amca parayı elime vermedi. Şu cebime koydu” dedi ve çocuk cebindeki on beş kuruşu annesinin eline uzattı.
Çocuğun annesi yelkenleri indirdi. Daha o “ Kusura bakma. Bilemedim. Çocuğun elinde parayı göremediğim için sinirlendim” demesine fırsat bırakmadım. Bu sefer ben başladım saymaya... En sonunda da “size hakkımı helal etmiyorum. Çıkın bakkalımdan” dedim.
Kadın hiçbir şey demeden çocuğunu aldığı gibi gitti. Bir daha da benim bakkala adım atmadı.
Şimdi sana final hikayemi anlatacağım. Dört beş ay önce bir sabah hanım kahvaltıyı getirdi. Beraber bakkalda yaptık. Biz kahvaltı yaparken karşı duvara sırtlarını dayamış üç genç duruyordu. Ara sıra bakkalı dikizlediklerini gördüm. Hanım kahvaltılıkları toplayıp, aynı binadaki evimize çıktı.
Bir de baktım biraz önce karşıda duran üç gencin biri dışarıda durdu. İkisi içeri girdi. Ben hemen bu gençlerden şüphelendim: “ Haberlerde dinlemiştim: Piyasaya birileri çok sayıda sahte yüzlük sürmüş diye. “ İsmail, bu gençler sahte yüz lira verip alışveriş yapacaklar. Çünkü hanım gider gitmez içeri daldılar. Dikkatli ol İsmail!..” dedim kendi kendime.
Korona yüzünden ben de ve bu iki gençte de maske vardı. Dış kapıda bekleyen genç dükkana arkası dönüktü sağa sola bakıyordu. İçeriye girenlerden biri doğru yanıma geldi öbürü de kapının önünde beklemeye başladı. Yanıma gelen” Bir tane Muratti verir misin amca?” dedi. Hemen arkamdaki sigaraların bulunduğu camlı kapalı dolaptan bir Muratti çıkarıp verdim. “ Amca bir tane de deterjan verir misin?” dedi.
Deterjanlar dükkanımın üç-dört metre uzaklıktaki raflarda dizili idi. Elimle işaret ederek: “ Evladım şu köşede deterjanlar. Gidip oradan istediğin marka detarjanı al “ der demez; genç bana doğru hamle yaptı, elindeki spreyi yüzüme doğru sıktı.
Beni deterjanların olduğu yere gönderip kasadaki paraları alacağını düşündüğümden tetikte idim. Spreyi yüzüme sıktığında gören sağ gözümü ani bir hareketle kıstım. Ama gözüme yine de hafif sprey kaçmıştı. Acımaya başladı. Sol gözüm görmediği için o gözümde hiç bir acı yoktu.
Genç, birkaç kere daha sıkıp benim boğazıma sol eliyle sarıldı. Ben o anda “ Bilmem şeyine şey ettiğimin evladı” dedim. Sol elimle ben de onun yakasını tutup sağ yumruğumu alttan itibaren çenesine vuru verdim. Kaç tane vurduğumu hatırlamıyorum. Vura vura kapıya kadar götürdüm. Kapının önünde ve dışında bekleyen gençler bizim kavgaya tutuştuğumuzu ve benim arkadaşlarına yumruk salladığımı görünce tabana kuvvet kaçmışlardı.
Ben gence vurdukça gözüm spreyin tesiri ile acımaya başlamış ve gören sağ gözümü açamıyordum. Genç “ Amca ben ettim, sen etme. Özür dilerim. Ne olur vurma?” diye yalvarıp duruyordu. Ben yumrukları indirdikçe genci göremiyordum. Gençle kapının ağzına geldiğimizde bir eliyle kapıyı açtı. Ben yakasını bıraktım. Tam kaçacağı anda arkasından bir tepik vurdum. Gencin yere düştüğünü hissettim. Gözümü açamadığımdan dolayı yerden nasıl kalkıp kaçtığını göremedim.
Zaten bir gözüm görmüyordu, şimdi öbürü de spreyin sayesinde kapanmıştı. Tam bir kör olmuştum. Komşulardan biri tam apartmana girerken gençlerin kaçtığını görünce ve dükkandan da patırtıyı duyunca dükkana yönelmiş ve içeri girdi.
Ben gözlerim kapalı kasamın olduğu yere giderken komşum” İsmail Abi, bir şey mi oldu. Gençlerin dükkandan kaçtığını gördüm. Kötü bir şey yoktur.” deyince “ Komşum Allah seni bana gönderdi. Gençler dükkanı soymak istediler. Gözüme sprey sıktılar. Bir gözüm görüyordu. O da kapandı. Şu karşıdaki raflarda sulardan birini açta. Yüzümü, gözümü yıkayayım “ dedim.
Sağolsun komşum bir pet şişe suyu açtı. Elimi, yüzümü, gözümü iyice yıkadım. Gören gözüm açıldı. Ama çok acıyordu. Kağıt havlu ile yüzümü kuruladım. Komşum “Polis çağırayım mı İsmail Abi” dedi. Ben de “Gerek yok. Dükkanı soymaya gelenler kaçtı. Sana zahmet yukarı çıkınca hanıma haber ver. Buraya gelsin” dedim.
İşte hemşerim gündüz gündüz üç tane genç beni soymaya kalkıştı. Ama haklarından geldim. Hanım yanıma geldiğinde olanları anlattım. Hanım “ Vıhhh. Başımıza gelenlere” deyip iki elini dizlerine vurup dövünmeye başladı...
Hanıma dedim ki” Hanım , hayıflanmaya artık gerek yok. Yarından tezi ben bu işi bırakıyorum. Zaten işlerde iyi gitmiyor. Mahalle bakkallarının çoğu kapandı. Süpermarketler olduğu müddetçe biz buradan ekmek yiyemeyeceğiz. Bir de artık ihtiyarladık. Üstüne üstünlük bugünkü soygun teşebbüsü beni bu işten soğuttu. Yarın gidip Maliye’ye dilekçe verip bakkalı kapatacağım “ dedim ve dediğimi de yaptım.
“İsmail Abi , geçmiş olsun. Şimdi geçimini nereden sağlıyorsun?” dedim.
“Hemşerim, dükkanı kapatınca yerini kiraya verdim. Ayda beş yüz lira oradan geliyor. Üç bin liraya yakında emekli maaşı alıyorum. Gül gibi bir Köroğlu bir Ayvaz yaşayıp gidiyoruz “ dedi İsmail Abi...
O sırada Keçiören Belediyesi önündeki durağa gelmiştik. Bana alelacele telefonunu tekrar hatırlattı ve aşağıya indi...
İsmail Abinin daha çok anlatacağı hayat hikayesi vardı ama menzile yani emlak vergisini yatıracağı Keçiören Belediyesi’ne geldiğimiz için ayrılmak zorunda kaldık birbirimizden.
Otobüsten inerkenden “Beni durumdan izle “ dedi.
“Durumdan izle “ demekteki amacı Whatsap’tan “durum “ denen yere resimler atılıyormuş. Ben bunu bilmiyordum. Bu vesile ile arasıra “duruma” girip kimlerin resim paylaştığını ve mesaj yazdığını gördüm. Ama Tek Gözlü Hemşerim Bakkal İsmail Abinin bir resim paylaştığına denk gelmedim....
Bir başka hikaye ile devam edeceğiz...