MAHALLE VE KÖY BAKKALLARI
Yaşanmış gerçek hayat hikayesi
4-KIZILLI KÖYÜNDE YÜZÜK OYUNU
Öğretmenlik yaptığım o yıllarda Kızıllı köyüne henüz elektrik gelmemişti. Aydınlanma gaz lambası ile yapılıyordu. Tabii elektrik olmayınca televizyonda yoktu köyde. Ajans (Haberler) radyodan dinleniyordu. Köylü haber demiyordu ajans diyordu.
Temek ( hayvanların dışkılığının atıldığı delik-Sedo Dayının temeği toplanma yeri idi) diplerinde sohbetlerinde “ dün akşam ki ajansta “Türkeş yakalanmış. Darbeden sonra kayıplara karışan Türkeş teslim olmaya karar vermiş. Askerler Türkeş’i kaldığı evden almışlar “ gibi, ilgi duyduğu haberleri ballandıra ballandıra birbirlerine anlatırlardı...
12 Eylül 1980’de askeri darbe olmuş, bütün liderler tutuklanmış; sadece Türkeş’i yakalayamamışlardı. Türkeş Askeri Darbenin kimin yaptığından emin olduktan sonra kendi isteği ile tutuklanmıştı.
Kış günleri çok kar yağdığında Alaca’ya gitmiyordum, lojmanda kalıyordum. Köyde kaldığımda köylüler akşam benim lojmana geliyorlardı. Onlarla gece yarılarına kadar yüzük oynardık; kim yenilirse karşıdaki Bakkal Kadir Abi, gecenin bir vaktinde bağırarak kaldırılır; lokum ve büskivi alıp getirirlerdi; hep birlikte afiyetle yerdik.
Bakkal Kadir Abi gecenin hayli ilerlemiş bir anında uykusundan uyandırılmasana hiç kızmaz “ Yine Şükrü Hoca’nın lojmanda yüzük mü oynadınız “ der, gülümserdi.
Bazı zamanlar yüzük oynamaya Kadir Abi de katılırdı.
İlk yüzük oynadığımız akşamı çok iyi hatırlıyorum. Benim lojmanda akşam yüzük oynamayı öğle namazı sonrası cami çıkışı Muhtar Cemal Abi, Emin Abi ile konuşmuştuk. Muhtar Cemal Abi, “ben bekçi Osman’dan yüzük oynayacaklara haber saldırırım” dedi. O akşam Muhtar Cemal Abi, Emin Abi, Kilo Aslan Abi, Bekçi Osman Abi, Ozonun Mustafa, Kadir Abi, Üsük Abi, Güdali yüzük oynamak için benim lojmanda toplanmıştık.
İki gruba ayrıldık. Ben, Emin Abi, Üsük Abi, ve Güdali bir gruptuk, rakiplerimizde Muhtar Cemal Abi, Kilo Aslan Abi, Bekçi Osman Abi, Ozonun Mustafa da bir gruptu.
Bakkal Kadir Abi “Belki ben erken kalkarım. Gidene kadar hakem olayım” dedi ve oyuna katılmadı. İstese de bir kişinin daha olması gerekti.
Yüzük oyunu yedi adet veya dokuz adet kahve içilen fincan ile oynanıyormuş. Bunu bilmiyordum. Benim evde fincan yoktu. Bekçi Osman Abi muhtarın evinden yedi adet fincan ile bir tepsi getirdi.
Muhtar Cemal Abi: “ Arkadaşlar, yüzük oynuna başlamadan önce oyunun adını koyalım. Kim yenilirse bakkal Kadir’den iki kilo lokum, iki kilo bisküvi alacak. Burada oturup hep beraber lokum bisküvi yiyeceğiz. Yenilenler almazlarsa yenen tarafı, yenilenler sırtlarında köyün camisine kadar taşıyacak. Tamam mı?” dedi.
Ben ilk defa oynayacaktım yüzük oyununu. Muhtar Cemal Abi “ Yenilen bisküvi ve lokum almazsa , camiye kadar yenenleri sırtında taşıyacak “ deyince ben hemen itiraz ettim: “ Muhtarım, bizim taraf yenilirse ben kesinlikle lokum ve bisküvi ücretini veririm. Çünkü seni ben sırtımda taşıyanam. Sadece ben değil şu içimizdeki hiçbir kimse seni kaldıramaz. Nereden baksan yüz yirmi kilo gelirsin” dedim.
Köylüler benim bu itirazımın arkasından kahkahayı bastılar. Emin Abi: “ Şükrü Hoca, Muhtarımız haklı. Aramızda eli sıkı olanlar var. Yenilgiyi kabullenemeyenler var. Bu kuralı koymazsak bisküvi ve lokumlardan oluyoruz. Hatırlıyorum bir keresinde yenilenler lokum ve bisküviyi almadılar. Camiye kadar sırtlarına bindik.” dedi.
Ben de :“ Muhtar Cemal Abiyi kim taşıdı” dedim.
Kilo Abi :”Muhtar Cemal, o zaman yenilmişti. Sırtına ben binmiştim “ diye cevap verdi.
Yüzüğü ilk kim saklayacak diye kura çekildi. Kura bize çıktı. Muhtar Cemal Abi, sağ elindeki altın yüzüğünü çıkarıp fincanların bulunduğu tepsiye koydu. Sonra da: “ Arkadaşlar, altın yüzüğümü tepsiye koydum. Yüzük kaybolursa sizden parasını alırım. Bu yüzük benim nişanlılık yüzüğü. Haberiniz olsun. Avratla beni kavga ettirmeyin. Fincanların altından yüzüğü bulmaya çalışırken kanıttırmayı dikkatli yapın.” dedi.
Ben de: “Muhtarım kanıttırma ne? Ben bu kelimeyi ilk defa duyuyorum.” dediğim de Muhtar önündeki tepsideki yedi fincanın birisinin altına yüzüğünü koydu. “ Şükrü Hoca, şimdi sizin grup diğer odaya gidecek. En başa bir fincan, kenarlarına da karşılıklı üçer fincanları “ U “ harfi şeklinde dizecek veya karışık dizecek. Biz genel de “ U” harfi şeklinde diziyoruz. “ U” şeklindeki bu fincanların birinin altına benim sakladığım gibi yüzüğü koyacak ve buraya getirecekler.
Bizim gruptaki arkadaşlarda sırası ile teker teker dört fincanı kaldıracak “ size, boş “ diyecekler; eğer dört fincanın altından yüzük çıkmazsa oyuna devam edilecek. Geriye kalan üç fincandan birini daha çekecek. Seçtiği fincanın altını yavaş yavaş kaldıracak, yüzük bu fincanın altında görünmeye başladığı anda fincanın kenarını tepsiden ittirerek altındaki yüzüğü fırlattıracak. Yüzük saklama sırası yüzüğü bulan tarafa geçecek. İşte buna kanıttırma diyoruz. Bu kanıttırmada dikkat edilmezse yüzük kaybolabiliyor. Eğer son kalan üç fincandan birinin altından “ şu da bize “ deyip kaldırdığında yüzük çıkmazsa, saklayan tarafa bir puan yazılır. Yirmi bir puanı alan kazanır. Karşı tarafta yenilir. Şimdi anladın mı?” dedi.
Ben de kafamı sallayarak “ Anladım Muhtarım, anladım. Çok hoş bir oyun olacağa benziyor” diye cevap verdim.
“Şükrü Hoca, sen madem ilk defa oynuyorsun bu oyunu ; beraber saklayalım “ dedi Emin Abi.
Lojmanın mutfağına elimizdeki tepsi ile geçtik. Emin Abi, elindeki yüzüğü “ Şükrü hoca , hangisine saklayalım “ dedi. Ben de :” Emin Abi “U” şeklinde dizilmiş fincanlardan karşılıklı üçer tane olarak dizilmiş fincanlara değil de tam başta duran tek fincanın altına koyalım “ dedim. Emin Abi “ Tamam “ dedi. Elindeki yüzüğü baştaki tek fincanın altına koydu. “ Şükrü Hoca, karşı grup fincanların altındaki yüzükleri bulmaya çalışırken, sakın gözlerin sakladığımız fincana gitmesin. Sen oraya baktığın an anlarlar ve yüzüğü bulurlar” demeyi de ihmal etmedi.
Elimizdeki tepsiyi getirip masanın ortasına koyduk. Önce Muhtar Cemal Amca tepsiye bir göz attı. Sonra bana baktı. Ben ise tepsiye hiç bakmıyordum. Emin Abiden talimatı almıştım. Benim bakışlarımdan yüzüğün hangi fincanda olduğunu anlayamayacağını anlayan Muhtar Cemal Abi , tepsiyi eliyle üç yüz altmış derece çevirdi.
Bizim gruptan olan ve Muhtar Cemal Abinin abisi olan Üsük Abi hemen itiraz etti:” Cemal tepsiyi döndürme” dedi. Ben: “ Üsük Abi, tepsiyi masada çevirirse ne olur “ dedim.
Emin Abi, Üsük Abiden önce davranıp :” Şükrü Hoca, tepsiyi döndürürken hareket anında fincanın altındaki yüzük fincana çarpıp ses yapar, hangisinin altında olduğu anlaşılır. Üsük Abinin dediği gibi tepsi döndürülmesin. Döndürülürse de dikkatli yapılsın” dedi.
Muhtarımızın bir iki dakika tepsideki yedi fincana odaklandı. Eliyle şunda mı bunda mı diye kendince tahminlerde bulundu. Sonunda kendi tarafında dizilen üç fincanlardan ortasındakini kaldırdı. “ Bu size “ dedi ve fincanın altında yüzük yoktu yani boştu. Sonra diğer üç kişi daha çekti, onlar da boş fincanları çektiler. Geriye üç fincan kalmıştı. Biri bizim yüzük sakladığımız en baştaki yüzük, ikisi de hemen yanındaki fincanlardı. Yani “U” şeklindeki dizili fincanların uçtakileri alınmış, yine “ U” şeklinde dipteki üç fincan kalmıştı.
Ben çok heyacanlanmıştım. Yerimde duramıyordum. Emin Abi beni tekrar uyardı:” Şükrü Hoca, sakın fincanlara bakma!”
Ben arkamı döndüm. Arasıra yine dayanamayıp tepsideki üç fincana bakıp kafamı geri çeviriyordum. Muhtar ve arkadaşları beş dakikaya yakın düşündüler. Şunda mı bunda mı diye kendi aralarında bayağı tartıştılar. Ozonun Mustafa işaret parmağını fincanın küçük yuvarlak altına dokundurdu.
Emin Abi; “ Mustafa elini fincanın üstünden çek. Fincanlara dokunmadan karar vermeye çalışın” dedi.
Nihayetinde ortak bir karar aldılar. Muhtar Cemal Abi, ortak karar aldıkları fincanı eliyle üstten tuttu. Yavaş yavaş kaldırdı. “ Bu fincanda bize “ der demez, fincanı kanırttı. Ben yönümü çevirdim, Muhtar bizim sakladığımız tek duran fincanı değilde kendi tarafındaki fincanı kaldırmış ve altından yüzük çıkmamıştı. Biz bir puan kazanmıştık; bizim gurup havalara fırlayıp sevinmiştik.
Emin Abi : “ Şükrü Hoca, bir defter getir. Bir tarafa Cemal, bir tarafa da Emin yaz. Emin’in altına da bir çizik at. Biz bir puan aldık. Yirmi bir çizik kim olırsa o grup kazanacak. Yazma işini hallettikten sonra sen bize bir çay demlersen memnun oluruz” dedi.
O gece gülerek, şakalarla oynadığımız yüzük oyunu saat birde sona erdi. Kadir Abi dediği gibi erken ayrılmıştı. Üsük Abi, Kardeşi Muhtar Cemal Abiye dönerek : “ Ne diyorsunuz bu işe? Bizleri camiye kadar sırtınızda mı taşıyacaksınız yoksa lokum bisküvitimizi mi alacaksınız?” dedi.
Muhtar Cemal Abi: “ Üsük Abi, ben seni sırtımda taşımaya taşırım da diğer arkadaşlar bakalım ne düşünüyorlar?” dedi.
Muhtar Cemal Abi ve arkadaşları bizleri sırtlarında taşımaktan vazgeçtiler. Cemal Abi: “ Bu seferlik ağalık benden olsun. Osman şu parayı al. Güdali ile gidin. Bakkal Kadir’i kaldırın. Lokum ve bisküviyi alın gelin. Karnımızda iyice acıktı” dedi.
Bekçi Osman Abi ve Güdali on beş dakika sonra kucaklarında bisküvit ve lokumla geldiler. Kadir Abiyi zor uyandırmışlar. O yüzden gecikmişler.
Masanın üzerine bisküviler ve lokumlar konuldu. Muhtar Cemal Abi : “ Haydi buyurun arkadaşlar lokum bisküvi yemeye “ dedi.
Herkes eline aldığı iki bisküvi arasına koyduğu lokumu öyle bir iştahla yediki sormayın. Benim de çok hoşuma gitmişti bisküvi arası lokum. Zaman zaman evimde bisküvi arasına lokumu koyup yiyorum ama ilk yüzük oynadığımız o gece yediğimiz lokum ve bisküvinin tadını bulamıyorum...
Köylerimizde yedi veya dokuz fincan ile heyecanlı ve zevkle oynanan yüzük oyunu oynanıyor mu bilmiyorum. Yüzük oyunu da yoksa köy bakkalları gibi tarih mi oldu?
Devam edecek...
Not: Yüzük oynadığımız o gece Kızıllı Köyünün güler yüzlü iyi insanları Muhtar Cemal Aykaç, Emin Bayrak, Kilo Aslan Coşkun, Güdali Gök, Bakkal Kadir Ağaç, Üsük (Hüseyin) Aykaç vefat ettiler. Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. Hayatta olan Ozonun Mıstık Güler ve Osman Kaya’ya da sağlık ve sıhhatler diliyorum.