31-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE
OTUZBİRİNCİ BÖLÜM: KÜTÜPHANE
Okulun idare binasına giderken aklım hep Çoruh nehrine uçan topta idi...
Beden öğretmenin görevlendirdiği arkadaşlar, Hopa ile Erzurum’dan gelen yol üzerinde; Artvin’e bağlantısını sağlayan Korzul Mahallesi’nin aşağısındaki köprünün bulunduğu Köprübaşı’nda topu ırmaktan alabilecekler miydi?
Ben bunun biraz çok zor olduğunu düşünüyordum; çünkü futbol maçı başlamadan önce merakımdan dolayı sahanın kenarındaki duvardan aşağıya baktığımda, yanar dağ gibi kaynayarak dehşetli bir şekilde akan Çoruh’un azgın bulanık sularından topu almaları imkansızdı...
İdare binasının giriş kapısına geldiğimde Abdurrahman Abi, bayrak direği dibinde
iki elini beline koymuş sağa sola bakıyordu. Beni görür görmez :
“Hemşerim Şükrü, hoş geldin. Ne yaptın Alacalı arkadaşlarını bulabildin mi? Herhalde derslere girmedin!..” dedi.
Ben de:
“Abdurrahman Abi, Ömer İle Baki’ye yemek çıkışında rast geldim. Birlikte okulumuzun çıkışındaki camiye gidip cuma namazımızı kıldık. Namaz sonrası onlar derse gittiler. Ben gitmedim. Okulumuzun çevresini tanıyayım dedim. Aşağıda top sahasında maç yapan öğrencileri seyrettim. Top Çoruh nehrine uçtu. “
“Yine mi topu ırmağa doğru vurdular. Çok sayıda topumuz suya gitti. Sen de sahada top oynarsan dikkat et. Kim topu suya kaçırırsa, aşağıdan da yakalayamazlarsa parasını ondan alıyorlar. Şimdi sen nereye gidiyorsun?”
“Abdurrahman Abi, sınıfımızın yerini senin söylediğin gibi gidip buldum. Bugün ilk defa yemekhanemizde öğle yemeğini de yedim. Şimdi de kütüphaneye gidip, Artvin ile ilgili birkaç kitap karıştırmak istiyorum.” dedim; elimle okulumuzun hemen girişinde sol tarafta geniş bir alanda kurulmuş fabrikayı göstererek: “ Bu devasa fabrika ne fabrikası Abdurrahman Abi. Bu konuda bilgin var mı?”
“Şükrü, burası Ruslar tarafından Türk-Rus ortaklığı ile kurulmuş lif-levha fabrikasıdır. Bu fabrikada Rus ajanları var diyorlar. Ne kadar doğru bilmiyorum. Bizlere orada çalışan Ruslarla arkadaşlık yapmayın diyorlar. Seninde aklında bu kalsın.
Kütüphane içerde. Kayıt olduğunuz yerde. Benim şu anda durduğum bu kapı İdare kapısı. Buradan Müdür, idareciler, öğretmenler ve gelen misafirler giriyor. Öğrencilerin girişi şu köşeyi dönünce hemen sağda. Seni ben bu seferlik idare kapısından geçireyim. Bundan sonra bu binaya giriş çıkışlarını yan kapıdan yap.
Bu binanın zemin katları idareye tahsis edilmiş. Üst katları sınıf. İdare binasına eklenmiş şu binanın ( eliyle gösterdi) altı kalorifer kazanı, zemin ve diğer katlarında da sınıflar, laboratuvar , müzik odası var. Yatakhaneyi, yemekhaneyi, Keşhane’yi öğrendin sanırım. Ha bir de sizin sınıfların olduğu binada Keşhaneye ve Çoruh nehrine bakan bir kantinimiz var. Oraya yani kantine gittin mi?”
“Abdurrahman Abi, kantin ne? Orada ne yapılıyor ?”
“ Şükrü, kantin denen yerde çay simit, börek, bisküvit vb. şeyler satılıyor. Ömer ve Baki ile boş zamanları oraya gidin çay için”
“Olur Abdurrahman Abi” dedim; elimle karşıdaki küçük bina ile top sahasının kenarındaki binayı da işaret ederek ”Bu iki binada öğretmenler mi kalıyor. Bazı öğretmenlerin bu binalardan geldiklerini gördüm..” dedim.
Abdurrahman Abi de:
“Evet o iki bina öğretmen lojmanları. Şu okulun bahçesinin kenarındaki ilk binada okul idarecileri, diğerinde de öğretmenler kalıyor” dedi.
Okulu aşağı yukarı tanımıştım. Şimdi sıra dört yıl havasını teneffüs edeceğim, caddelerinde, sokaklarında gezip tozacağım, lokantalarında yemek yiyeceğim, sinemalarında filim seyredeceğim, kahvelerinde çay içeceğim, camilerinde namaz kılacağım; tabiat güzelliği ve yeşilliği ile “ Yeşil Artvin denen şehrin tarihini, geçmişini, yerini bir öğreneyim “dedim ve kütüphaneye gittim.
Kütüphanede orta yaşlarda kısa boylu siyah küt saçlı bir memure hanım masada oturuyordu. Herhalde bu bayan kütüphane müdürü idi. Yanına yaklaştığımda “Yeni kayıt olan öğrenci olduğumu ve Artvin ile ilgili kitaplardan Artvin’i öğrenmek istediğimi “ söyledim.
Sağolsun masasından kalktı. Bana “ hoş geldiniz “ dedi. Kenarda göz göz ve harflerin dizildiği kutucuklardan “A” harfinin yazılı olduğu kutuyu açtı. Kutunun içinde alt taraflarından delik kare şeklindeki kağıtlara mil şeklinde bir demir geçirilmişti. Bu kare kağıtları karıştırarak Artvin ile ilgili kitap isimlerini tespit etti. Kitapların raflarda dizildiği odaya girdi. Bana iki kitap ve iki dergi getirerek: “ Şu iki kitaptan ve iki dergiden Artvin ile ilgili bilgileri öğrenebilirsin “ dedi kütüphane görevlisi Müdüre Hanım.
Elime aldığım iki kitapla birlikte Müdire hanımın da bulunduğu salondaki masaların birine oturdum. Duvarın yanındaki uzun bir masa üzerinde gazeteleri gördüm. “Kitapları okumadan önce gazetelere bir göz atayım “dedim .
Yerimden kalkıp gazetelerin olduğu masaya geldim. Gazeteleri okumaya başladım. Gazetelerin tarihi dikkatimi çekti. Okuduğum gazeteler iki gün önceki tarihli idi. Müdüre Hanımın yanına gittim. Elimdeki gazeteyi göstererek:” Müdire Hanım, günlük gazete yok mu? Bunlar eski tarihli gazeteler.” dediğimde Müdüre Hanım gülümseyerek:” Artvin’e gazeteler bir gün veya iki gün sonra gelir. Burada günlük gazete okumak imkansız. İstanbul’dan otobüslere verilen gazeteler yirmi dört saat sonra buraya ulaşıyor. Ertesi gün akşama doğru gelen gazeteler de ertesi gün dağıtılıyor. Dolayısıyla biz Türkiye’de , dünya da olan haberleri gazetelerden iki gün sonra okuyoruz” dedi.
Ben bu olaya çok şaşırdım. “ Allah , Allah. Demek Artvin’de gazeteler iki gün sonra okunuyor. Verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim” dedim ve geri masama gittim.
Baktım, gazetelerdeki haberler bayat yani iki gün önceki havadisler yazılı, okumaktan vazgeçtim. Artvin ile ilgili kitapların sayfasını çevirmeye başladım.
Devam edecek...
Not: Kütüphane görevli Müdüre Hanım Eğitim Şefimiz Faik Terzioğlu ‘nun eşi idi. Geçen ay telefonla hocamızı aradım. Oğlu çıktı telefona. Hocamızı sordum. Hocamızın bir özel hastanede tedavide olduğunu söyledi. Telefonu annesine verdi. Onunla da görüştüm. Kendisini kütüphane çalışırken çok iyi hatırladığımı söylediğimde çok memnun oldu. Hocamıza acil şifalar diliyorum.