BANKACI ŞÜKRÜ’YE, BANKANIN YAPTIĞINI ÇORUMLU YAPMADI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
“Hayatını yaşa şükret mevlaya
Hiç götüren varmı öbür dünyaya
Haydi kollarını kaldır havaya
Bas bas paraları leylaya
Bi daha mı gelicez dünyaya “
Mısraları dudaklarımdan dökülüverince; ATM’nin önünde kollarımı havaya kaldırıp, “şıkıdım şıkıdım kırıta kırıta oynamak” ve avazım çıktığı kadar da;
“Hayatını yaşa Şükrü; şükret Mevlaya,
ATM paraları götürdü öbür dünyaya
Haydin kuyruktakiler kolları kaldırın havaya,
Basmayın basmayın paraları ATM’ye ,
Bi daha mı bi daha para yatırmak tövbe ATM’ye“ diye bağırmak geldi içimden.
Bunu yapsaydım eğer, arkamda kuyrukta bekleyenler “Herif paraları kaptırdı ATM’ye; sonra da tırlattı. Çok yazık çok yazık. Vah vah...Haber verin çabuk 112 Acile” deyip, beni paketleyip postalayacaklardı Ambulansla tımarhaneye...
Başıma geleceği tahmin ettiğimden inanın gıgımı çıkarmadım; “ Giden para olsun, mala gelsin cana gelmesin” dedim . Sonra da Denizbank Keçiören şubesinin kapısı üzerinde yapıştırılan kağıtta yazılı olan bilgide ve biraz önce kuyruktaki bir arkadaşın uyarmasıyla “pandemiden dolayı şubenin kapalı olduğunu” bildiğim halde ; banka içinde belki derdime çare olabilecek bir Allah’ın kulu olabilir umuduyla, can havliyle dayandım bankanın kapısına hiç vakit kaybetmeden...
Cebimden çıkardığım demir bir lira ile bankanın kapı camına aralıksız vurmaya başladım; camdan “takır takır “ sesler çıkıyordu... Vuruşlarımın camda çıkardığı ses sanki (7 nokta 0) şiddetindeki bir depremin gürültüsü gibiydi. Cama her değdirdiğim paranın sesinden çıkan “tak tak sesleri” ile gaspetilmiş kırk dokuz iki yüzlüğün içimde yarattığı fırtınan uğultusu birbirine karışmıştı. Kendimden öyle geçmişim ki neredeyse bankanın camını kıracaktım.
Bir yandan kapının camına vururken yan gözle de ATM’ye bakıyordum. Benden sonra bir bayan geldi, benim para kaptırdığım ATM’ye; çantasından çıkardığı kartını ATM’nin münasip yerine soktu. İşlemini yaptı. Kartını çıkardı. Cebine koyup çekip gitti.
Bayan ATM’nin haznesinden herhangi bir para almadı, para da yatırmadı, herhalde hesabına baktı veya ATM bozulmuştu. Bunu bilemiyordum. Bu beni azda olsa biraz teselli etti. Belki bayanın yaptığı bu işlemin arkasından; “ATM, benim iki yüzlükler şakır şakır geri iade edilebilir diye düşündüm ama etmedi. Buna çok sevindim. Her ne kadar ATM benim paraları iç etse de içinde olduğuna bayanın yaptığı icraat sonucu emin oldum ; korkum ve endişem biraz hafifledi. Cama vuruşlarımın şiddetini hafiflettim. Tahminimce ( 4 nokta 0) mıydı neydi.
Bankanın kapı camına ne kadar vurdum hatırlamıyorum. Bir yandan cama demir bir lira ile vururken bir yandan da kafamı cama yaklaştırıp içeriyi bir rotgenci gibi dikizliyordum; “birileri var mı? Benim derdime çare olacak bir yetkili içerde mi “ diye...
Nihayet kapıdaki gürültüyü duyan bir güvenlik görevlisi uzaklardan endam etti. Salına salına kapıya geldi ve kapıyı hafifçe araladı. Sol dizini kapıya dayadı ve elleri ile de kapıyı sıkı sıkı tuttu. Başımda takke, ağzımda maske , gözlerimde mafya vari koyu füme renkli bir gözlük vardı. Tipim tam bir banka soyguncusuna benziyordu. Güvenlik Görevlisi bu yüzden “ne olur ne olmaz, kapıya delice, hoyratça vuran , takkeli, maskeli, mafya gözlüklü şahıs bir hırsız olabilir düşüncesindeydi ki kapıyı çok fazla açmamıştı... Gerçi hırsız olsam kapalı olan bankanın afedersiniz neyi soyacaktım ki...Güvenlikçinin bu kadar aşırı tedbir almasına gerek var mıydı?
Neyse !... Daha görevli ağzını açıp “Buyrun!” demeden ben başımdan geçen olayı makineli tüfek gibi takır takır saydım. Adam anlamadı ne dediğimi. Heyacandan mı , korkudan mı ; nasıl sıraladım kelimeleri, olayı nasıl anlattım bilmiyorum. Baktım ki görevli yüzündeki beyaz maskenin üzerinde faltaşı gibi yuvarlak iri kara gözleriyle trene bakar gibi bana bön bön bakıyordu . İkinci kez herkesin anlayabileceği şekilde bir daha tane tane anlatım...
Bu metot işe yaramıştı. Güvenlik görevlisi, “Beyefendi bankamız pandemi nedeniyle geçici bir süre kapalı. Bu yüzden şu anda içerde hiçbir yetkili yok. Sorununuzu anladım. Kartınızın arkasındaki telefonu arayın. Karşınıza çıkan kişiye durumunuzu anlatın, kayıt yazdırın. O kayıt doğrultusunda ilgililer gelecek , ATM’yi açacak. Para fazlalığı varsa ve sizin bildirdiğiniz rakamla uyuşursa hesabınıza geçecekler. Bizim yapacağımız bir şey yok”dedi . Benim soracağım soruyu beklemeden kapıyı kapattı, arkasını döndü gitti.
Tekrar tıklattım kapının camını demir bir lira ile. Homurdanarak geldi , kapıyı açtı güvenlik görevlisi. “Arkadaş , ben bu para ile üç gün içinde kredi kart borcumu ödeyecektim. Senin bahsettiğin kişiler ne zaman gelip açarlar ATM’yi? Parayı hesabıma ne zaman geçerler? “ dediğim de “ Onu bilemem. Kayıt yaptırdığınız yere sorun. Bildiğim kadarı ile bir hafta içinde veya daha fazla!..” dedi ve yine çekip gitti güvenlik görevlisi...
Bankanın önünde dıpdızlak kalmıştım. Cep telefonu da evde olduğundan görevlinin dediği telefonu hemen arama imkanım yoktu. Koşa koşa hanımın taksit yatırdığı mağazaya gittim. Girişte kasa başında ayakta bekleyen şık giyinmiş güzel bayana “Eşim Gönül Hanım taksit yatırmaya gelecekti mağazanıza. Bilginiz var mı?” dedim. Eşim uzun yıllar bu mağazadan alış veriş yaptığından çalışanların hemen hemen hepsi çok iyi tanıyordu. “Gönül Hanım, alt katta giysilere bakıyor.” dedi güzel bayan.
Aşağıya indiğimde eşime görevli bir bayan eğildiği bir tezgahtaki giysileri gösteriyordu. Eşime çok yakın bir mesafede yaklaştım. Elimi uzatıp hanımın kolunu tam tutacağım an görevli bayan ile göz göze geldik. Bayan aniden eğildiği yerden doğrularak “ Beyefendi bayana( yani eşime) fazla yaklaşmayın. Bağırırım şimdi!..” dedi. Eşim birden arkasına döndü ve mağaza görevlisinin bağırırım dediği kişinin ben olduğunu görünce “Hanımefendi, endişelenmeyin o kişi benim eşim. Yanlış anladınız,” dedi.
Görevli bayan, hanımın koluna yaptığım hamleden dolayı, başımdaki takkeye, ağzımdaki maskeye bakarak; beni, sabahın köründe hiç kimsenin olmadığı mağazanın alt katında tacizci bir sapık olarak anlamış. Bu yüzden tedirgin olmuş ve bana tepki göstermiş.
Kenardaki boy aynasına baktığımda ise gerçekten bir sapığa benziyordum; üst profilde maskeli, takkeli, mafya gözlüklü bir kelle; alt tarafta eşofman, mantar ayakkabılı ( biz spor ayakkabıya mantar ayakkabı deriz) kısa bodur ayaklarımla, boynumda asılı küçük bir çanta, sırtımda mavi bir mont , montun içinde desenli siyah bir kazak görüntümle... Ben de bayana hak verdim; bu muhteşem arz-ı endamımla...
Sabah sabah parayı kaptırdığım gibi bir de “ tacizci, sapık biri” olacaktım nerdeyse....Allah’tan ki hanım bana sahip çıktı. Endişelenen, korkan bayana eşimde eşlik edip “ Sapık var!...İmdat” diye bağırsaydı, başıma gelecekleri hiç düşünmek bile istemiyorum...Kaptırdığım bir para yüzünden tımarhaneye mi giderdim hapishaneye mi giderdim varın onu da siz tahmin edin...
Esas filim burdan sonra başlıyor.
Arkası yarın!..Devamını sakın kaçırmayın!..
Not: Bu hikaye parklarda yürüyüş yaparken yazıldı. Bu yüzden ufak tefek hatalardan dolayı okuyucudan özür dilerim. Bilahare hatalar düzeltilecektir