Sanki bu cümleler, Ülkemizin o yıllardaki geri kalmışlığını; çalışmayıp, üretmeyip hep başka devletlerden yardım dilendiğini, el açtığını; devamlı uyuduğunu çok güzel tasvir ediyordu....
Neydi o cümleler!....
Sıkı durun ve çok dikkatlice
okuyun:
“Baba bana bal al.“
“Baba bana elma ver.“
Bu incitici cümlelerle, o
yıllarda bizim küçük beyinlerimize verilmek istenen mesaj neydi?
Bu ALFABE’yi hazırlayanlar bizlere ne demek istiyorlardı?
Kasıtlı mı yazılmıştı ?
Yoksa bilmeden mi
serpiştirilmişti bu cümleler...
Bunu o yıllarda biz kavrayamadık.
Aradan yıllar geçtikten sonra ALFABE’mizden başlayarak bizleri nasıl
uyuttuklarını anlayabildik.
Ne acı değil mi?
“Alfabe“ de ki“Uyu uyu yat uyu“
cümlesinin tam üstünde, uyuyan bir çocuk resmi vardı.
Mışıl mışıl uyuyordu bu güzel
yavru.
İlkokula başladığım 1966
yıllarında, Alfabemizdeki uyuyan yavru
gibi , gerçekten bizler uyuduk mu uyutulduk mu?
İsterseniz ilkokula başladığımız yıldan bir yıl önce (1965) dünyada ve ülkemizde neler olmuş, bir göz atalım ; ona göre “Uyuduk mu uyutulduk mu ?” karar verelim.:
“VİKİPİDİ: Özgür Ansiklopedi” den alıntı yaptığım şu cümleler benim dikkatimi çekti:
“ Dünya’da olup bitenler” :
-“18 Mart-Aleksev Leonov uzayda yürüyen ilk insan oldu.”
-“3 Haziran-Edward White uzayda ilk yürüyüşü
gerçekleştirdi.”,
Türkiye'mizde olup bitenler:
· 13 Şubat -TBMM’de 1965 yılı bütçesi reddedilince,
başbakan İsmet İnönü istifa etti.
· 4 Mart-Suat Hayri Ürgüplü Hükümeti TBMM’den
güvenoyu aldı.
· “15 Mayıs - Ereğli Demir Çelik
Fabrikaları tesisleri hizmete açıldı.” ,
· 10 Ekim -1965 Türkiye Cumhuriyeti genel
seçimleri yapıldı.
· “24 Ekim - Genel Nüfus sayımı yapıldı.Türkiye’nin
nüfusu 31,391,421 olarak tespit edildi.”
·
11
Kasım -Süleyman Demirel başkanlığında kurulan AP
Hükümeti TBMM’ den güvenoyu aldı.
Bizim dışımızdaki Dünya’da insan oğlu Ay’a adım atmış,
ilk yürüyüşünü gerçekleştirmiş; Batı Medeniyeti Ay’dan bizlere tepeden
bakarken, bizler ilkokulda Amerika’nın gönderdiği “Süt Tozu”ndan
yapılmış sütü zorla içiyorduk; Alfabemizde yazılı “Uyu uyu yat uyu”
cümlesini okuyup, sırt üstü yatıyorduk…
O yıllarda, Ülkemizde de hükümetler devrilmiş, hükümetler
kurulmuş ; siyasi istikrarsızlığın hakim olduğu bir dönem yaşanmış; tam bir yıl
içinde de üç hükümet kurulmuş.
Bu çalkantılı döneme rağmen bizi gururlandıran güzel bir
tesis açılmış Ülkemde: Ereğli Demir Çelik Fabrikası. On yıl önce çalıştığım bankadaki görevim icabı
bu tesisimizi gezmiş, yeni kurulan üretim tesislerini görmüş; ülkem adına gurur
duymuştum. Bizlere bu tesisi kim ve kimler kazandırdı ise Rabbim onlardan razı
olsun.
Nüfus sayımı yapılmış o yıllarda ; Cumhuriyetin kurulduğu
yıllardaki insan sayımız üçe katlanmış, otuz bir milyon olmuşuz. Şimdi ise seksen
üç milyonuz. Maşallah sayımız arttıkça artıyor ama hızı azalmış...Maalesef artacağından
şüpheliyim.
1965 yılından önceki yıllarda durumumuz nasıldı?
Size şimdi de bir tarih gezisi yaptırayım: Osmanlı İmparatorluğu Kırım Savaşı’nın başlangıcında 1854 yılında Fransa’dan 200.000.- Sterlin borç almış. Borçlanma daha koskoca imparatorluğun çöküşüne kadar devam etmiş. Dış borçlar, Osmanlı Devleti çöktükten sonra, Osmanlı topraklarında kurulan devletler arasında paylaştırılmış ve en büyük borç yük Türkiye’ye verilmiştir. 1925 yılında Osmanlı borçlarının % 67’sinin Türkiye tarafından ödenmesi kararlaştırılmıştır. Türkiye’nin payına düşen 107,5 milyon altın Osmanlı Lirası tutarındaki borcun ödenmesi için Düyun-u Umumiye İdaresi ile 13 Haziran 1928 tarihinde Paris’te bir anlaşma imzalanmıştır.
Türkiye Düyun-u Umumiye' ye
olan borcunun son taksitini, ilk dış borcun alınmasından tam bir yüzyıl
sonra, 25 Mayıs 1954' te ödemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ilk borcunu 1930
yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden 10 Milyon dolar olarak almış.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da ABD’den Marşal Yardımları yapılmış. Bizim
ilkokul çağımızda da yine ABD’den “Süt Tozu” yardımı gelmiş. Daha sonraki
yıllarda ise IMF’ye (Uluslararası Para
Fonu) borçlanmışız. Türkiye'nin 28 Ocak 2013 itibariyle IMF'ye 19.
Stand-by'dan kalan borcu 562,1 milyon SDR (yaklaşık 860 milyon dolar)
düzeyindeydi. Söz konusu borç, 14 Mayıs 2013'te 281 milyon 54 bin 813 SDR'lik
(yaklaşık 421 milyon dolar) son taksitin ödenmesinin ardından bitti.(*) Bu tarihten sonradan da IMF’den
borç almadık ve IMF’ ye borç verecek duruma geldik…
Gördüğünüz gibi, “Uyu uyu yat uyu“, “Baba bana bal al.“, “Al Atay bu bal.“, “Baba bana elma ver.“ ,
“Al Atay sana elma “ cümleleriyle; Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlamak
üzere son yüz yılda bizleri hep borçlandırmışlar. Marşal Yardımı, “Süt Tozu”
gibi çeşitli yardımlar yaparak beyinlerimizi köleleştirmek istemişlerdi, bizi uyutmuşlardı..
“Borç alan emir almayı kabul
edendir.” Çünkü
borç aldığınız kişiye devamlı boynunuz bükük olur. Onun her isteğini istemeseniz de yapmak zorunda kalırsınız.
Çok şükür bugün borç alan değil , borç veren ve
çevresindeki mazlum milletlere yardım eden bir TÜRKİYE var.
Ülkemizle gurur duyalım…
Yalnız şunu yazmadan geçemeyeceğim.
Bizim nesili (altı ve yedi yaşlarında)
ilkokul birinci sınıflarda “Uyu uyu yat
uyu” sözleri ile uyutmuşlardı; 2020 yılının Mart ayında da dünyayı saran ve
ülkemizde de etkisini gösteren Koronavirüs
belası yüzünden altmış beş ve daha
yaşlı ihtiyarlara sokağa çıkma yasağı konuldu ve onlara, “Sokağa çıkma!.. Evde kal!.. Uyu
uyu yat uyu” diyorlar.
Her ne kadar altmış beş yaşında
olmasam da, altmışını deviren bir delikanlı olarak iki haftadır ben de eve
kapandım ve kendime “Uyu uyu yat uyu” diyorum.
Koronavirüs’ten az etkilenen Türk Gençlerine de bizim gibi “Yatıp
yatıp uyumayın”, “Çalışın!... çok çalışın!... çok çalışın!...Şu
Koronavirüsün aşısını ve ilacını biran önce siz bulun!...” diyorum…
Yoksa
biz ihtiyarların kökünü kurutacak; bu mikrop denen Koranavirüs….
Rabbim en kısa zamanda dünyamızı ve ülkemizi
Koranavirüs’ten kurtarsın…..
Kalın sağlıcakla.
(*) https://www.iha.com.tr/haber-imfye-borc-bugun-bitti-276602/