sukrubilgili - HİKAYELERİM
23-Elekçi’nin Kızı

Padişahın oğlu elekçinin kızına aşık olmuş. Birgün dayanamayıp Anasına “ Elekçinin kızını sevdiğini, babası ile istemeye  gitmesini. “ söylemiş. 

Anası  da, “Oğlum sen padişah oğlusun. Elekçinin Kızı bize yakışmaz. Baban sana komşumuz kralının kızını alacak. Gel sen bu sevdadan vazgeç.” demiş. 

“Ana ben elekçinin kızından başkasıyla evlenmem. Eğer bu kızı almazsanız başımı alır , bu diyarlardan çeker giderim. “ demiş...

Padişahın hanımı oğlunun ısrarlı olduğunu görünce “ Peki oğlum. Senin hatırın için babana konuyu açayım. Onun razı olacağını sanmıyorum ama şansımı bir deneyeyim. ” demiş ve doğru Padişahın huzuruna çıkmak için oğlunun yanından ayrılmış. 

Padişah, hatununun telaşlı telaşlı geldiğini görünce şaşırmış. “ Kötü bir durum var herhalde. Hatun böyle huzuruma hiç destursuz girmemişti. Hayrola!..” demiş, içinden kendi kendine. 

Hanımı Padişaha iki metre kala durmuş. Eğilerek selam vermiş ve tekrar doğrulmuş. İki elini bağlamış, boynunu bükmüş. 

Padişah ” Hatun seni bu kadar telaşlı ilk defa görüyorum. Yüzünde kızarmış. Hastalandın mı yoksa? Anlat bakalım. Nedir bu hal?”   demiş.

Padişahın hatunu ıkınmış, sıkılmış, “Nereden başlasam? Nasıl açsam oğlanın isteğini” derken “ Padişahım, sağlığınıza duacıyım. Çok şükür ben hasta değilim. Ama oğlumuz çok kötü. Durumu hiç iyi değil. Gözümüz kökümüz tek evladımızın halinden hiç memnun değilim... Günlerdir yemiyor, içmiyor. Eve kapandı. Dünyadan irtibatını kesti. Bir deri bir kemik kaldı. Oğlumuz elimizden gidiyor. “ demiş ve ağlamaya başlamış. 

Padişah hatununun söylediklerini duyar duymaz , iki adım atmış, hatununun ellerini tutmuş; “ Başını kaldır Hatun. Gözlerimin içine bak.” demiş.

Padişahın hatunu, o sırada yerdeki çinilere boncuk boncuk düşen gözyaşlarına bakıyormuş. Çok güzel olan yeşil gözlerini  yukarı kaldırdığında, eşinin kendini süzdüğünü görmüş. Avcısından merhamet dileyen Ceylan gibi padişahın çakmak gibi kahverengi gözlerine bakmadan  dizleri üzerine çökmüş, padişahın bacaklarını iki eli ile sarmış ve başını dayamış.

“Padişahım, sen bu ülkenin tek hakimisin. Senden sonra oğlumuz senin makamına oturacak. Oğlumuz bir elekçinin kızına aşık olmuş. Bu kızla evlenmezsem alıp başımı başka diyarlara giderim.” diyor, “ Ne olur! İki gözümüzün kökü yavrumuzun bu isteğine evet deyin,  gidip kızı isteyelim. Size bugüne kadar hiç yalvarmadım. Beni kırmayacağınızı düşünüyorum .“ demiş. 

Padişah, bu sözleri duyar duymaz, hem şaşırmış hem sevinmiş. Hatununa ne söyleyeceğini bilememiş ilk anda. Birden kendisinin de gençliğinde bir davulcu kızına aşık olduğunu, ama babasının bu kızı almadığını ve günlerce aç ve susuz kaldığını, kara sevdaya tutulduğunu ve diyar diyar gezdikten sonra babasının yakalatıp ülkesine getirildiğini ve şu anda dizlerini çökmüş oğlu için dil döken komşu kralın kızı olan bu hatun ile evlendirdiğini, davulcunun kızını ise bugüne kadar unutamadığını , hatırlamış.

Padişah yere eğilmiş, eşini ayağa kaldırmış. Kuvvetli elleri ile sıkıca kucaklamış :“  Ben senin yeşil gözlerinden damlayan gözyaşlarına kıyamam Hatun!” demiş, “Oğlumun  derdini anlıyorum. Yarın haber salın elekçinin kızını istemeye gidiyoruz “ 

Padişahtan bu sözleri duyan hatun, koşa koşa oğlunun odasına koşmuş. Oğlu, babasından olumsuz cevap gelecek diye yatağın üzerinde kapaklanıp ağlıyormuş. Annesinin içeri girişinden haberi bile olmamış. 

Annesi “ Oğlum, yarın kızı istemeye gidiyoruz. Kalk, çabuk anasına haber ver. Daha ne duruyorsun. “ demiş ve müjdeyi vermiş. 

Oğlu annesine defalarca “ Gerçekten mi anne Kızı istemeye gidiyoruz? Babam razı oldu mu? Buna inanamıyorum. Ne olur anne beni bir çimdikle. Rüyada isem uyanayım.” demiş, saatlerce analı oğul birbirlerine sarılarak ağlamışlar...

Ertesi gün bir manga asker ile padişah eşini, oğlunu da alarak ; Saray’dan bir hayli uzakta, Padişahın atlarının otlatıldığı  çayırlarda çadır kurmuş çingenelerin otağına gitmiş. Oğlunun aşık olduğu elekçinin kızının çadırına girip , baş köşesine oturmuş. Acı kahveler içildikten sonra Padişah, çadır girişinde fincan kahvelerini toplamak için elinde tepsi ile duran gelini olacak elekçinin kızını sol gözünü yumarak sağ gözü ile süzdükten sonra, kızın anasına dönmüş : “ Malum olduğu gibi oğlum kızınıza aşık olmuş. Kızınız da oğluma . Allah’ın emri ile Peygamberimizin gavli ile kızınızı oğluma istiyorum. Tabii siz de uygun görürseniz. “ demiş. 

Elekçinin kızının babası öldüğünden; Padişah, kızı anasından istemiş. Elekçi kızın anası bu teklifi duyunca bir kızına, bir damadı olacak padişahın oğluna bakmış sonrada padişaha dönerek ” Padişahım, çadırımıza gelmekle bize büyük bir şeref verdiniz. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Bugüne kadar oymağınıza, çadırımıza bir Padişah gelmemişti.  Bu yüzden çok mutluyuz. Amma velakin biz de kızımızın eşi olacak kişinin mesleği olmazsa, biz hiçbir kimseye kız vermeyiz. Oğlunuzun mesleği var mı? “ demiş.

Padişah, bu söz karşısında birden çok bozulmuş. Hatta kızacak gibi olmuş. Hemen eşi padişahı sakinleştirmiş. Padişah sert sözlerle ” Ben bir padişah olarak kızınızı istemeye gelmişim. Siz oğlumun mesleği var mı yok mu soruyorsunuz. Siz benim padişah olduğumu bilmiyor musunuz? Padişahın oğlunun mesleğe ihtiyacı var mı? Ben öldükten sonra bu ülkeyi o yönetecek o padişah olacak, bundan yüce bir meslek var mı hatun ! “ demiş. 

“ Padişahım, haklısınız. Oğlunuz sizden sonra padişah olacak. Bunu biliyorum. Dünya hali ne olur ne olmaz. Bir güçlü ordu gelir seni alt eder. Hem senin, hem de  oğlunun ne padişahlığın kalır, ne ülken, ne saltanatın. Ama bir mesleğin, bir sanatın olursa aç kalmaz, geçimini taştan olsa çıkarırsın. Padişahlık gelip geçici bir makam mevki... ‘Sanat, Meslek ise altın bileziktir. ‘  O hiç eskimez. Değer kaybetmez. Biz elekçiler de yasa var; bir sanatı, bir işi, bir mesleği olmayana Padişahın oğlu dahi olsa kız verilmez. Bu yüzden size verilecek bir kızımız yok.” demiş.

Padişahın tepesi atmış, iyice sinirlenmiş. eli ayağı dolaşmış,  ayağa kalkmış. Çadır dışında bekleyen bir manga askere “ Elekçiyi ve kızını tutuklayın, karşı gelen olursa öldürün . “ tam diyeceği an oğlu birden ayağa fırlayıp “ Babacığım, ben bir meslek öğrenmek istiyorum. Onu öğrendikten sonra sevdiğim kızı isteyelim. “ demiş ve babasının kollarından tutarak yalvarmış. O sırada padişahın hatunuda ayağa kalkmış, oğluna destek çıkmış. Padişah eşinin ve oğlunun ısrarı karşısında biraz sakinleşmiş ve geri yerine oturmuş.

Çadırın içinde bir müddet çıt çıkmamış. Sessizliği Elekçinin Kızı bozmuş” Padişah babam, oğlunuza bizim obamızda gözer, kalbur ve elek mesleğini öğretelim. Ben de ona yardımcı olurum. Burada bu işi çok iyi bilen ustalar var. “ demiş.

Padişah, gelini olacak olan kızın ortaya attığı fikiri beğenmiş. Padişahın oğlunun her gün obaya gelerek , elekçi ustalardan gözer, kalbur, elek yapmayı öğrenmesi kararlaştırılmış. Padişah ekibi ile  obadakilerle vedalaşıp sarayına dönmüş. 

Padişahın oğlu her gün bir manga  asker ile obaya gelmiş, elekçi ustalardan kalbur, gözer  ve elek yapmayı öğrenmeye başlamış. Yine bir gün obadan saraya dönerken yolu eşkiyalar tarafından kesilmiş. Eşkiyalar silahlarını ve atlarını istemişler. Padişahın oğlu, “ Ben padişahın oğluyum. Benim yolumu hangi cüretle kesiyorsunuz ve benden silahlarımızı ve atlarımızı istiyordunuz. Size verilecek bir şeyimiz yok. Cesaretiniz varsa gelin alın .”  demiş. 

Eşkiyaların başı Padişahın oğlundan duyduklarına çok sevinmiş. İçinden “ Bugüne kadar elime böyle zengin bir ganimet düşmedi. Padişahın oğlunu esir alayım, babasından altın akçe isteyeyim. “ diye düşünmüş ve  eşkiyalara emir vermiş : “ Padişahın oğlu hariç, askerlerin hepsini öldürün.” demiş..

Eşkiyalar verilen emiri hemen yerine getirmişler. Padişahın oğlunu esir almışlar, beraberindeki askerlerin hepsini öldürmüşler. Bir adamlarını Padişaha göndermişler, padişahtan oğlunun canı için bin adet çil altın istemişler.

Padişah oğlunun esir edildiğini öğrenince çok üzülmüş. Doğru Çingenelerin obasına gitmiş. Dünürü olacak elekçinin çadırına gitmiş. Elekçinin kızına, anasına ; “ oğlunun kaçırıldığını ve eşkiyaların kendisinden bin altın istediğini, bu kadar altını eşkiyalara verse de oğlunun sağ olup olmadığından emin olmadığını,  bu soysuzlardan oğlunu nasıl kurtaracağını bilemediğini “söylemiş.

Elekçinin kızı söz almış:” Padişah babam, nişanlım oğlunuz  çok iyi gözer yapmayı öğrendi. Gözer yapmanın tüm sırlarına vakıf. Eşkiyalara haber gönderin. Sizden istedikleri altınları vereceklerini, yalnız oğlunun ellerinde sağ salim olduğundan emin olmanız için oğlunun bir gözer yapmasını ve bu gözeri getirmelerini isteyin . Oğlunuz bu gözeri yapar gönderirse bizi çağırın. O gözeri inceleyelim ve oğlunuzun nerede saklandığını size haber vereyim. ” demiş. 

Padişah gelin kızının dediğini aynen yapmış.Eşkiyalarda bunu kabul etmişler. Bir hafta sonra eşkiyalardan biri oğlunun yaptığı gözeri getirmişler. Padişah hemen çingenelerin obasından gelinini getirtmiş. Gözeri gelininin eline vermiş. “ Bak bu gözeri oğlum mu yapmış? “ demiş. 

Elekçinin Kızı gözeri iyice incelemiş. Gözerin kasnağına dizilen derilerinden nişanlısının nerede olduğunu belirten şifreli işlemeleri çözmüş.

Padişah babasına “ Padişahım, evet bu gözer nişanlımın yaptığı gözer. Kasnaktaki derilerde nişanlımın esir tutulduğu yeri belirtmiş. Karşı dağlardaki mağarada esir tutuluyormuş. “  demiş. 

Padişah, buna çok sevinmiş. Hemen askerlerini o mağaraya gönderip eşkiyaların elinden oğlunu kurtarmış. Oğlu saraya geldiğinde büyük bir karşılama yapılmış. Kırk tane koç , kırk tane tosun kesilmiş. Kırk tane kazan kurulmuş. Çingenelerde kırk tane davul zurna ile katılarak bu şölene ayrı bir renk katmışlar ve sabaha kadar gülüp eğlenmişler, yemişler, içmişler...

Padişah bir hafta sonra hatununu oğlunu alarak Çingenelerin obasına gitmişler. Elekçinin çadırına gidip oturmuşlar. Elekçiden kızı istemişler. Elekçide “ Padişahım, kızımı ilk istediğinizde oğlunuzun sanatı olmadığından vermemiştim. Damadım olacak oğlunuz sizin de izninizle yanımızda kalbur, gözer ve elek yapmayı öğrendi. Oğlunuz bu sanatı öğrenmekle hem kızımı almaya hak kazandı hem de bu sanat sayesinde hayatını kurtardı. İşte biz bu yüzden Padişahın oğlu da olsa sanatı olmayan adama kız vermeyiz. Gördüğümüz gibi sanat sahibi olmak yeri geldiği zaman adamın canını da kurtarıyor. Oğlunuz canını kurtaran gözeri yapmakla bu sanatı öğrendiğini ispatlamış oldu. Ben de kızımı verdim gitti” demiş. 

Padişahın oğlu ile Elekçinin kızının kırk gün kırk gece düğünleri olmuş. Öyle bir düğün olmuş ki kırk yıl dillerden hiç düşmemiş.

“Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” 

“Sanat altın bileziktir” sözünün anlamı: Bir kenarda saklanan altın, günü gelince bozdurulup kullanılır. Sanat da altın bilezik gibidir. Günü gelir gerekli olur. Bir sanata sahip kimse, sanatını uygulama alanına sokarak ondan geçimi için kazanç sağlar, yararlanır. Dolayısıyla sanat, altın gibi değerini hiçbir zaman kaybetmez.” 

Whatsapp'ta Paylaş
Yorumlar
Elekçinin Kızı
Necati Çavdar25 Haziran 2019 : 16:14:02  
güzel..
hemen günümüz çingene kralı
mustafa aksu beye ileteyim