Yunus Emre;
“Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim” demiş..
Derdi olan dolap iniler de, derdi olan insan inilemez mi?
İşte size derdi olup da inilemeyen doksanına merdiven dayamış; inançlı, sıhhatli, yıllardır yatalak eşine, psikolojik rahatsızlığı olan kızına erinmeden, yüksünmeden, isyan etmeden bakan; hayata küsmeyen bir delikanlıdan bahsedeceğim...
Onun hayatına daha önce biraz dokunmuş; üç tane ilginç güzel hikayesini yazmıştım...
Yedi yaşına kadar görmediği Çanakkale Gazisi babası ile oturduğu ilk yer sofrasında; babasının annesinin omuzuna el atması ile kıskançlık duygularına hakim olamadığından dolayı bir ok gibi fırlayıp; babasının kestiği karpuz kabuğunu yerden alıp onun yüzüne ve kafasına gelecek şekilde vuran Yaşar Amca ile beni kader, bir kez de, Keçiören Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde karşılaştırdı.
“Dağ dağa kavuşmaz. İnsan insana kavuşur” atasözü demek ki boşa söylenmemiş...
Kızım Bilge‘ye ilaç yazdırmak için yaşlı ve engelli kişilere hizmet eden “ Evde Bakım “ odasına girdiğimde; Yaşar Amca , köşedeki doktor ile görüşüyordu.
Yaşar Amca çok şık giyinmişti. Üstü başı tertemizdi. Açık pembe renkli gömleğine uygun güzel bir kravat takmıştı. Sakallı gülen yüzünden nurlar akıyordu. Karşımda onu görünce sevindim. Yanımdan geçerken “ Yaşar Amca, beni hatırladın mı? Seninle Çiçekli Parkın’da yürüyüş yapmıştık.“ dediğimde bana dikkatlice baktı, “ Evet , evet hatırladım” dedi .
Ben de “ Geçmiş olsun. Kulak misafiri oldum. Kızınız rahatsız herhalde! “ dedim..
“Evet, ona ilaç yazdıracağım. Görüşürüz “ dedi ve dışarı çıktı...
Ben de doktora “Kızıma rivotril ilaç yazdıracağımı“ söyledim ve doktor beni Nöroloji Poliklinik’e yönlendirdi. Orada kızımın kullandığı yeşil reçeteli ilacı yazdırıp, koridorda sıra bekleyen kalabalık hastalar arasında yürümeye başladım.
Polikliniklerin önünden geçerken kuyrukta bekleyen Yaşar Amcayı gördüm ve yanına gittim. Yaşar Amca beni görünce kuyruktan çıktı; O nurlu yüzünde oluşan gülümsemesi ile beni kucakladı. Kenarda boş olan bir sandalyeye oturdu...Sohbete başladık.
“Yaşar Amca, uzun süredir görüşmedik. Seninle yürüyüş yaparken anlattığın hayatını ben hikâyeleştirdim. Sana haber vermeden ve iznin olmadan "İnternet Sitemde" yayımladım. Hakkını helal et.” dedim, üç bölüm halinde yazdığım hikayelerimi cep telefonumdan gösterdim. Buna çok memnun oldu.
“Bende daha çok hikayeler var. Bir gün misafirim ol. Onları anlatayım.” dedi. Ben de “ Olur , Yaşar Amca “ dedim, ev adresini ve telefonunu aldım. Benim eve oturduğu yer bir kilometre uzaklıkta idi.
“Yaşar Amca, seninle ilk karşılaştığımızda yatalak eşiniz ve psikolojik rahatsızlığı olan bir kızınızın olduğunu söylemiştin. Herhalde kızınız hasta. Benim de senin gibi bedensel engelli bir kızım var. Ona ilaç yazdırdım. Seninle aynı kaderi paylaşıyoruz. Bak kader bizi bu seferde hastanede karşılaştırdı. Hasta kızınız kaç yaşında? Ne gibi sıkıntısı var?” diye sorduğumda, gözleri doldu ve Yaşar Amca, başladı anlatmaya...
“Kızım altmış bir doğumlu. Yani şu anda elli yedi yaşında. Almanya ‘da çalışırken kızım on iki yaşında yakalandı bu hastalığa. Ellerini birbirine çırpmaya, kendi kendine gülmeye başladı. Araştırma yaptım. İyi bir doktor buldum. Telefonla çocuğumun yaptığı normal olmayan davranışları söyledim. Doktor” Çocuğunuz benim hastam, hastanemize getirin “ dedi.
Evime hastane kırk kilometre uzaklıkta idi. Bir gün kızımı ikna edip buraya götürdüm. Hastane koridorlarında yürürken kızım daum sendromlu , psikolojik sorunlu çocukları görünce “ Baba , ben deli miyim? Beni buraya niye getirdin?” dedi ve hastane içinde bir oyana bir buyana kaçtı. Zor yakaladık. Telefonla görüştüğüm doktoru bulup muayene ettirdik.
Doktor “Kızımın psikolojik rahatsızlığı olduğunu , bu rahatsızlığının ömür boyu süreceğini” söyledi ve ilaç yazdı. Başka doktorlara da götürdük. Yavruma bir çare bulamadık. Bugünde ilacını yazdırmaya geldim “ dedi, sustu...Ağlamamak için kendini zor tutuyordu ....
Yaşar Amca'nın elini tuttum, gözlerinin içine bakarak “Rahmetli babam engelli kızımdan dolayı ‘Herkesin bir derdi. Değirmencinin su derdi. Dünyada dertsiz insan yok. Oğlum üzülme ‘ derdi. Bizler inançlı insanlarız. Rabbimizden gelene sabır etmemiz gerek. Senin de çok sabırlı biri olduğunu düşünüyorum. Kızınız kendi ihtiyaçlarını görüyor mu? “ dedim.
Yaşar Amca, derin bir nefes aldı. Tekrar başladı anlatmaya...
“Kızım çok abur cubur yiyiyor. Evimin altında bakkal var. Sepeti sarkıtıyor, kola, cips gibi içecek ve yiyecek alıyor. Bu yüzden de bayağı kilo aldı. Krizi geldiğinde gücüm yetmiyor. Hemen acil servisi arıyorum. Sağolsunlar acil servis kısa zamanda gelip kızımı hastaneye götürüp teskin ediyorlar. Annesi de yatalak hasta. Sabah evden çıkarken, Kızıma sıkı sıkı tembih ettim. ‘İlaç almaya gidiyorum. Anneni sakın uyandırma. Sabah namazına kadar uyumadı. Ben gelene kadar kimseye kapıyı açma, dışarı da çıkma ‘dedim ve buraya geldim.
İşimi bitirir bitirmez, eve gidip, onların kahvaltılarını yaptıracağım. Eşimi ve kızımı çok seviyorum. Eşimle evlendiğimiz günden bugüne kadar hiç kavga etmedik. O bana ben ona öte git demedik.. Her gün pencere kenarına tekerlekli sandalyesi ile bıraktığımda Kur’anı istiyor, usanana kadar okuyor, tesbih çekiyor, oturduğu yerde namazını kalıyor. Karnı açıklığında yemeğini yediriyorum. Bana hep dua ediyor..
Kızım ise ara sıra 'Baba sen ölürsen , anneme ve bana kim bakacak ?' diye soruyor. Ben de ‘Kızım Allah büyüktür. Rabbim hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmaz. Sen bunu kafanı takma ‘ desem de, onu bir türlü ikna edemiyorum.
Kızım ve eşim kendi ihtiyaçlarını tam yapamıyorlar. Ben yardımcı oluyorum. Yemeklerini ben yapıyorum. Çamaşırlarını ben yıkıyorum. Evin temizliğini ben yapıyorum. Kızım idrarını tutamıyor. Yemeğini önüne korsam kendi yiyebiliyor. “ dedi.
Ben de doksan yaşına gelmiş Yaşar Amca’ya “ Rabbim sana sağlık sıhhat versin. Hem kızına hem eşine bakabilmen için senin ayakta durman gerek. Kendine iyi bak ve yürüyüşü terketme..Benim annem alzheimer hastası. İdrarını o da tutamıyor. Doktoru bir ilaç verdi. Onu kullanınca kesildi. O ilacın adını ben sana mesajdan yazıp göndereyim. İlacı kızınız kullansın. Faydalı olacaktır inşallah. Benden başka bir isteğin var mı Yaşar Amca? “ dedim.
“ Hayır yok. Yalnız en kısa zamanda, madem evlerimiz yakın, ailece görüşelim. Bize geldiğinde yazdığın hayat hikayemi okursun. Eksik yazdıkların varsa onları da anlatırım.” dedi.
Yaşar Amcayı, çileli hayatı ile başbaşa bırakıp, yanından ayrıldım...
Emsalleri bakıma muhtaç olduğu halde; dinç ve sağlıklı olan doksana merdiven dayayan Yaşar Amca, yıllardır yatalak eşine ve şizofren hasta kızına bıkmadan, usanmadan bakıyor; dilinde, ruhunda bir nebze olsun isyan yok, yüksünme yok, pişmanlık yok, zorlanma yok...; sadece iman, sabır , tevekkül , aşk, sevgi var.... İşte bu beş ulvi kavram ; Yaşar Amcayı dimdik ayakta tutuyor; eşine, kızına bakabilmesi için O’na güç kuvvet veriyor...
Rabbim Yaşar Amca’ya sağlık sıhhatli daha uzun ömürler versin; çünkü iki hastası O’nun gözünün içine bakıyor...
Hastane içinde kalabalıklar arasından geçerken, dertlerine çare bulmak için gelen “Tüm dertli hastalara Rabbim şifalar versin” dedim ve Yunus Emre’nin şu mısralarını okudum içimden;
“Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyam ne acıyım
Ben Mevla'ya duacıyım
Derdim vardır inilerim
Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya aşık oldum
Anın için inilerim
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim
Dülgerler her yanım yondu
Her azam yerine kondu
Bu imkan Hak'tan geldi
Derdim vardır inilerim
Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün beni neler çekerim
Derdim vardır inilerim
Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fani de kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim
Şiir Kaynak;https://www.antoloji.com/m/benim-adim-dertli-dolap-siiri/“
Kalın sağlıcakla... Dertsiz, kasavetsiz günler diliyorum...
NOT: Yaşar Amcanın Hayat Hikayeleri için aşağıdaki linkleri tıklaya bilirsiniz;