Eğer idamı hak etmiş olarak , Hakk’ın emri ile ipe çekiliyorsam, buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer batıl-ın zulmüne kurban gidiyorsam; batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!..” diye cevap veren, eserlerinin bir çoğunu hapiste yazan ve en büyük eseri olan Fîzılâl-il Kur’anın son yarısını da hapishanede tamamlayan ve 29.8.1966 da Mısır’da idam edilen Prof. Seyyid Kutub’un Fîzılâl-il Kuran dördüncü cildinde Maide Süresi’nin 20 ile 26. ayetlerinin tefsirinde, Yahudiler ile ilgili günümüze de ışık tutacak çok güzel tespitler yapılmış.
Bu güzel satırları sizlere virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum…
ARZI MUKADDESİN KAPILARINDA
Mevzumuzun sonunda ayeti
kerimeler; İsrail oğullarının ,Allah’ın kaidelerine, vad ettiği arzı mukaddes meselesi üzerine, kendi
Peygamberleri ve kurtarıcıları olan Hz. Musa’ya karşı olan tutumlarını, Allah’a
verdikleri sözlerine karşı durumlarını, sözlerini nasıl nakzettiklerini (yeminlerini bozduklarını) ve
verdikleri sözü nakzettiklerinden dolayı nasıl cezaya müstahak olduklarını
anlatıyor:
20-Musa milletine, “ Ey milletim, Allah’ın size olan nimetini düşünün:
İçinizden Peygamberler yetiştirmiş ve sizi hükümdar yapmıştı, dünyalarda
kimseye vermediğini size vermişti.”
21-“Ey milletim, Allah’ın size takdir ettiği mukaddes yere girin,
ardınıza dönmeyin yoksa kaybedenler olarak dönersiniz” demişti.
22-“ Ey Musa, orada zorlu bir millet var, onlar oradan çıkmadıkça biz
oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlarsa biz de gireriz” demişlerdi.
23-Allah’tan korkanlardan, Allah’ın nimete erdirdiği iki adam: “Üstlerine
kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz, eğer gerçek mü’minlerseniz
Allah’a güvenin” demişleri.
24-Onlar da “ Ey Musa, onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz.
Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz işte burada oturacağız” dediler.
25-Musa: “Rabbim, ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum,
artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır” dedi.
26- Allah: “ Yeryüzünde şaşkın şakın dolaşacakları kırk yıl, orası onlara
haram kılındı. Sen, yoldan çıkmış millet için tasalanma” dedi.
Bu âyetler, Kur’an-ı Kerim’in en
mufassal (ayrıntılı) bir şekilde beyan ettiği Beni İsrail
kıssasının bir parçasıdır. Bu kıssa, ilahi bir hikmetten dolayı Kur’an’ın
çeşitli yerlerinde parça parça zikrediliyor….
Bu hikmetlerden biri şudur ki; İsrail
oğulları, Medine’de ve bütün Arap yarımadasında İslam davetine karşı ilk defa
savaş açan, düşmanlık gösteren, hile ve tuzaklar hazırlayan insanlardır.
-Onlar,
-ilk günden beri Müslümanların aleyhine olarak harp kazanını
ateşlediler.
-Medine’de nifak çıkardılar ve oradaki münafıkları, tahrik ve teşvik
ettiler. Sonra hile ve desiselerini hem Müslümanlara, hem de ilahi akideye
tevcih ettiler.
-Müslümanlar aleyhine müşriklerle gizli toplantılar , istişareler
yaptılar, onları tahrik ettiler, hatta çeşitli vadlerde bulundular.
-Harp kazanını tutuşturmayı, casusluğu, Müslümanlar arasında tuzaklar
hazırlamayı da kendileri deruhte ettiler.
-Öbür taraftan da, ilahi akidede ve kumandanlık mevzuunda çeşitli
şüpheler, tereddütler ortaya attılar. Bütün bunları rahatça yapıyorlardı, çünkü
açık bir harp ilan edilip de onların hakiki
durumları henüz bilinmiyordu.
Halbuki Müslümanların, düşmanlarını bilmeleri için onları iyi
tanımaları gerekiyordu.
-Tabiatleri nedir?..
Tarihleri nasıldır?..
Yolları nicedir?..
Onları
tahrik eden çarpışmanın hakikati nedir?...
Allahü zülcelal bunun üzerine
bildirdi ki; onlar,
bütün tarihleri boyunca bu millete, düşman olacaklar. Nitekim mazide bütün
ilahi hidayetin düşmanı olmuşlardı. İşte Allah, Müslümanlara onların bütün
durumlarını, her türlü vesilelerini açık açık arzediyor…
BU DA BENİM YORUMUM:
Günümüzde de Beni İsrail milletinin Müslümanlar hakkındaki yukarıdaki düşünceleri değişmiş değil hatta kat be kat artmıştır.
Prof. Seyyid Kutub’un dediği gibi “
onlar (Yahudiler), bütün tarihleri
boyunca bu millete (İslam Milletine), düşman olacaklar.”
Kaynak:Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-İl-Kur'an, Kur'an'ın Gölgesinde, Hikmet Yayınları. 1986 . Sayfa:190-191
Kudsi, mübarek yer. Eski peygamberlerin çok eseri bulunan Kudüs, Filistin. (Arz-ı mukaddes: Temiz yer (arz-ı mutahher) ve mübarek yer demektir ki, Beyt-i Makdis'in bulunduğu yerdir. Vaktiyle birçok enbiyanın makarrı olduğundan böyle tesmiye olunmuştur. Bir rivayete göre İbrahim (A.S.) Lübnan Dağına çıktığı zaman, Allah Teala: "Bak, gözün nereye kadar yetişirse orası mukaddestir ve zürriyetine mirastır." buyurmuştur. Bunun tayin ve tahdidinde tur yani cebel ve havalisi denilmiş. Dimeşk, Filistin ve Ürdün'ün bir kısmı denilmiş, Arz-ı Şam da denilmiştir. Hz. Musa, Mısır'dan çıktıktan sonra Şamda iskan vadedildiği ve Beni İsrail'in buna Arz-ı Mevaid dedikleri de söylenmiştir. E.T.) (Osmanlıca'da yazılışı: arz-ı mukaddes).(
Kaynak: https://www.nedirnedemek.com/arzı-mukaddes-ne-demek