Bir aydır şiddetli grip hastalığım nedeniyle sabah yürüyüşlerini yapamıyordum. 20 Ocak 2019 Pazar sabahı oğlumu Ihlamur Vadisi’ndeki Keçiören Bağlum Spor Tesislerine götürdüm. Oğlum halı sahada arkadaşları ile antrenman yaparken, ben de bugün “Ya Allah. Bissmillah “ deyip, yeşillikler ve ağaçlarla süslenmiş Ihlamur Vadisinde adımlarımı atmaya başladım...
Keçiören Ihlamur
Vadisindeki yürüyüş parkuru dört kilometre. Yaklaşık elli dakika sürüyordu.
Yürüyüş bitene kadar da oğlumun futbol antrenmanı sona eriyordu...
Üç kilometrelik
yürüyüşümü tamamlayıp "Cami İnşaatı Yapılacak" boş arsaya geldiğimde; daha önceki
yürüyüşlerimde bu mevkide rastladığım yaşlı bir
amcanın bu sabahta ekmek parçalarını boş araziye attığını ve daha sonra
da dört tekerlekli arabasını toprak ve çamurlu sahada ittiğini gördüm....
Yaşlı Amcaya yardım
edeyim diye yürüyüş parkurundan ayrılıp yanına geldim. “ Amca , Selamün
aleyküm. Arabayı sürmekte zorlanıyorsun. Sana yardım edeyim. “ dedim , arabaya
el attım.
Amca, ani bir hareketle ,
dört tekerlekli arabayı ittiği demir üzerindeki elimi tutarak havaya savurdu ve
“ Senden kim yardım istedi. Çek arabamdan elini. “ dedi.
“Amca, her hafta ben
burada yürüyüş yapıyorum ve seni araban ile buraya ekmek parçalarını getirip attığını ve kuşların bu ekmekleri yediklerini görüyorum... Çok güzel bir iş
yapıyorsun ve sevap kazanıyorsun. Burası biraz çamurlu. Arabayı iterken zorlanıyorsun.
Niçin yardım etmemi istemedin? “
“Yardıma ihtiyacım yok.
Sen git işine bak! “ dedi ve bana ters ters bakmaya başladı,
“Amca, arabanda çok
sayıda ekmek poşeti var. Ekmekleri nereden topluyorsun? “ diye sordum.
Amca, arabasını durdurdu.
Eliyle Ihlamur Vadisinin çevresindeki binaları göstererek : “ Şu gördüğün
binaların kapıları önüne bayatlamış, küflenmiş diye atılan ekmekleri toplayıp,
bu civardaki kuşların toplandığı mekanlara götürüp bırakıyorum. Kuşlarda gelip
bu ekmekleri yiyip karınlarını doyuruyorlar.” dedi.
“Amca , bu bayat ekmekleri
toplamak için sabah kaçta kalkıyorsun? “
“Sana ne? Git işine bak.
Senin işin yok mu?“
“ Benim işim yok. Emekli
bir adamım.”
“Başka işte niye çalış mu yorsun?”
“Ben devlete otuz sekiz
yıl çalıştım. Yetmez mi? Bu saatten sonra çalışmam doğru olur mu?”
“Şu kalıbına bak. Emekli
de olsan çalışmalısın! Bana kaçta
kalktığımı sormuştun. Ben sabah erkenden kalkıp bu işi yapıyorum. Ya sen kaçta
kalkıyorsun?“
“Amca, ben yeni geldim.
Şu anda da yürüyüş yapıyorum. Saatte on
otuzu gösteriyor.”
“Demek ki sen Ayı
gibisin?” dedi. Bir an durakladım. Ne
diyeceğimi şaşırdım.
Kuşlar için her sabah
erkenden kalkıp sokak sokak dolaşıp apartmanların önüne asılı bayat ekmekleri
toplayan iyilik timsali amcanın “Ayı
gibisin !..” sözüne karşılık ne cevap vereyim diye düşünmeye başladım...
Söyleyeceğim kelimelerle de amcayı üzmek istemiyordum..
“Amca, sen bana ayı
gibisin! dedin. Ayıp olmadı mı? Şimdi ..“ dedim..
Kızdığımı anlamıştı amca...Beni baştan aşağı bir süzdü. Ben de amcanın bana baktığı gibi tepemden aşağı kendime baktım. Kendi kendime “ Acaba ! “ dedim, amcanın dediği gibi, başımda kırmızı bir bere, sırtımda siyah bir mont, ayaklarımda boyası dökülmüş kahverengi bir bot vardı. Bir aydır da yürüyüş yapmadığımdan göbeğim iyice şişmiş ileri fırlamıştı. Amcanın gözünde bu görüntüm ile iri yarı bir ayıya mı benziyordum yoksa!..,
Amcanın gözlerine dik dik baktım.
Amca, benim kızdığımı anlayınca, “ Ayılar biliyorsun kış uykusuna yatıyorlar ya; sen de bu saate kadar yattığın için ‘Ayı gibisin dedim ‘ “ dedi ve arabasını zorlanarak itmeye başladı. Rampaya gelince aşağıya bırakıverdi ve araba tangır tungur inerek, beş metre sonra yol kenarında durdu.
Amcanın arkasından baka
kaldım. Peşinden yürüdüm. Amca tepe aşağı bıraktığı arabasının yanına yavaş yavaş giderken
karşıdan iri yarı cüsseli, benim gibi bere giymiş biri arabanın yanına geldi.
Gözleri irice,
bakışlarından normal olmadığı anlaşılan, boğazlı bir kazak giymiş, acayip
kılıklı şahsa yaklaştım :“ Hemşerim nerelisin?” dedim.
“Çorum Osmancık” deyince
“Hemşerim ben de Çorum Alacalıyım. Hemşeri imişiz “dedim , başladım muhabbete:
“Amcaya yardıma geldin
değil mi? Seni daha önceleri de amca ile arabayı iterken görmüştüm. Benim
yardımımı kabul etmedi. Bu amcayı tanıyor musun? Adı ne? Biliyor musun? “ dedim.
Çorumlu Hemşerim,
gözlerini sağa sola çevirdi ve başladı anlatmaya:
“Bu amcanın adı Ali
Dayı... Doğma büyüme Ankaralı... Kimsesi yok. Her sabah erkenden kalkar. Sokaklardaki kapı
önlerine bırakılan ekmekleri toplar.
Arabası ile taşır. Bu çevredeki güvercin kuşlarının toplandıkları yerlere
dağıtır. Ben de çamurlu olan bu sahaya gelir, arabasına yardım ederim.
Ekmekleri dağıttıktan sonra arabasını karşıdaki köprünün yanındaki parkın
kenarına ben kilitliyorum. Sonra Ali Dayı, Hacı Bayram Camisine gidiyor. Oradan
yem alıp getiriyor. Öğleden sonra da kuşlara bu yemleri dağıtıyor..”
“Hacı Bayrama bu araba
ile yürüyerek mi gidiyor? Yemleri bedava mı alıyor Ali Dayı? “
“Dolmuşla gidiyor.
Yemleri de para ile satın alıyor?”
“Dolmuş parasını, yem
parasını nereden buluyor?”
“Vatandaşlar veriyor.
İnsanlardan topladığı paralar ile alıyor. “ deyince , hemen cebimden bir on
lira çıkarıp amcaya uzattım.
Amca verdiğim paraya itiraz etmedi. Alıp cebine koydu. Osmancıklı hemşerim de “ Bana da beş lira ver. “ dedi. “ Çorumlu hemşerim bozuk param başka yok. Gel seninle bir selfi yapalım “ dedim.
Çorumlu hemşerim başını
başıma dayadı. Dilini çıkardı. “Hadi çek.
“ dedi. Özçekimi yaptım. “ Nasıl çıktık? Bakayım. “ dedi. Ben de resmimizi
gösterdim. “ He he heeeee. Güzel çıkmışız. Şu ileride Kaplanlar Lokantasının sahipleri de Çorumlu ‘“ deyip, Ali Dayının yanına gitti ve arabanın demirinden tuttu. İkisi birlikte arabayı iterek yanımdan uzaklaştılar.
Ben de bu iki garip mecnunların arkasından “ Öküzün trene baktığı gibi “ baktım kaldım…
İhtiyaçtan fazla
alınan ; bayatlatılan, küflendirilen , kapılarının önüne konulan ekmek
poşetlerini, her sabah toplayarak aç kalmış güvercinlerin karınlarını doyuran
Ali Dayının ve yarı yolda da ona yardım
eden mecnun hemşerimin aslında ellerini öpmem gerekirdi....
İşte bu yüzden,
iyilik timsali Ali Dayının öpemediğim elleri yerine, bana
söylediği “ Ayı gibisin !“ sözlerini , öpüp başıma koydum...
Rabbim bu tür insanların sayısını çoğaltsın ki şu karakış günlerinde yiyecek bulamayan güvercin kuşlarımız aç kalmasın...
Ekmekler çöpe gitmesin; hiç olmazsa bir kaç kuşun kursağına düşsün bu garipler sayesinde...