Artvin Erkek Öğretmen Okulu bahçesindeki Atatürk büstünün altında bulunan "Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk" yazısındaki manayı çok iyi kavrayan, otuz beş yıl önce öğrencilerine ilim ve irfan tohumlarını aşılamak için yurdun dört bir yanına dağılan idealist " Yetmiş altı Kuşağı"nın tarihi buluşmasında duygulu anlar yaşandı.
Otuz beş yıl önce ayrılırken bedenlerini kucaklayan o küçük kollar, otuz beş yıl sonra tekrar yaşlanmış bedenlerden ayrılmak istemediler.
Gözler nemlendi...
Kalpler güm güm sesleriyle inledi...
Bedenler bütünleşti...
Hafızalar tazelendi...
Geçmiş hatırlanmaya çalışıldı...
Bu buluşma, sıradan bir araya gelme değildi !.
Leyla ile Mecnun'un, Kerem ile Aslı'nın, Ferhat ile Şirin'in buluşması ise hiç değildi.
Dört yıl aynı karavanaya kaşık sallayan, aynı çelik taslardan su ve çay içen, sabah kahvaltısında demlikte çay bitince sıra ile aşağıdaki yemekhaneye gidip banyo soba kazanından demliğe şekerli çay dolduran, aynı mekanları teneffüs eden, aynı sıralarda oturan, aynı ekmeği birbiriyle paylaşan, aynı ranzalarda horlayarak uyuyan, gurbetlik acısını iliklerinde buram buram duyan, anadan-babadan bir mektup gelecek diye dört gözle bekleyen, farklı düşünleri taşımalarına rağmen "Vatan-Millet" için canlarını feda etmeye hazır olan ; gözü pek, kararlı, inançlı, çalışkan bir neslin buluşmasıydı bu.
Önce eller uzatıldı.
Sonra gözler göz göze geldi.
Dikkatli dikkatli bakıldı yüzlere...
Tanımaya çalıştılar; otuz beş yıl önce ayrıldığı arkadaşlarını.
Birçoğu tanıyamadı, hatta hiç hatırlayamadı.
Dudaklardan tane tane isimler döküldü...
İşte o zaman hatırladılar ; otuz beş yıl önceki arkadaşlarını.
Kollar açıldı.
Sarıldı bedenler ,
Bütünleşti yürekler.
Ayrılmak istemedi gönüller , birbirinden saatlerce.
Bu buluşmada sağcısı da, solcusu da, ülkücüsü de, kızıl-yeşil komünisti de, alevisi de, Sünnisi de, Kürdi-Türkü-Çerkezi-Lazı-Tatarı da vardı.
Tam bir aşure gibiydik, otuz beş yıl önce olduğumuz gibi...
Hüzünlü vuslattan sonra, otelcilik okulunun terasına geçildi.
Dörderli beşerli altışarlı gruplar halinde masalara oturuldu. Koyu bir sohbet başladı. Otuz beş yıl sonra kavuşan "Yetmişaltı Kuşağı" ihtiyar delikanlılar, beş metre ilerdeki okulun havuzunda yüzenleri hiç görmediler bile...
Sözü biri alıyor, öbürü bırakıyordu. Otuz dokuz yıl, otuz sekiz yıl, otuz yedi yıl, otuz altı yıl ve otuz beş yıl önceki hatıralar canlanıyordu her masada.
Bazı masalarda kahkaha sesleri duyuluyordu.
Bazı masalarda ise hüzünlü bir sessizlik hakimdi.
Kahkahaları ve hüzünlü bakışları yeni gelen arkadaşlar bozuyordu.
Her yeni gelen arkadaş, ilk masadan başlayarak önce kendini tanıtıyor, sonra da arkadaşlarını kucaklayarak dolaşıyordu masa masa..
Tavşan kanı çaylar geldi.
Uzandı eller buğulu ve sıcak bardaklara. Yudumlandı tatlı tatlı içildi.
Çaylardan süzülen ince buğular arasında saatlerce konuştular, doyamadılar bir türlü birbirine "Yetmişaltı Kuşağı".
"Arkadaşlar, anadan-babadan, bacıdan, kardaşdan ayrı yaşadığımız gurbette , Allah aşkına!...
-Biz birbirimize niçin yan baktık?
-Niçin birbirimizle kavga ettik?
-Niçin birbirimize taş attık?
-Niçin birbirimizin kolunu, kafasını kırdık?
-Niçin birbirimizin dişine vurduk?
-Niçin birbirimizle yan yana gelmedik?
-Niçin birbirimizle konuşmadık?
-Niçin birbirimizden nefret ettik?
-Dört yılımızı niçin zehir ettik?
-Niçin anamızı babamızı üzdük?
-Niçin okulumuzun camlarını kırdık?
Niçinler saatlerce masalar arasında soruldu. Kimine cevap alındı kimine ise alınmadı.
O yıllarda bu Necip Milletin çocuklarını birbirine düşüren bu güç kimdi?
Bunu niçin o yıllarda sorgulamadık?
Çok şükür , okulumuzda o kadar olaya rağmen, içimizden bir kişi ölmedi.
İşte bu da bizim yetmiş altı kuşağının tek tesellisi idi. İşte bu yüzden bugün sağcısı da geldi solcusu da geldi bu güzel buluşmaya..
Yağmur dindikten sonra merdiven başında, bahçede , masalarda gruplar halinde fotoğraflar çekildi. Pozlar verildi.. Resimler renkli idi. Ama resimdekilerin çoğunun benim gibi saçı dökülmüş , Mevlüt Kaleli'nin saçları gibi bazılarının saçları bembeyaz olmuş , Ispanağın Osman gibi bazıların beli bükülmüş, Lütfü Erikli gibi bazılarının dişleri eksilmiş,Galip Uzunçakmak gibi bazılarının gözlüklerinin dereceleri artmış, Totem (Necati Bebek) gibi bazıların yüzlerinde derin çizgiler oluşmuş.
"35 Yıl Buluşması" yazının altında Artvin Öğretmen okulumuzun tam karşıdan görünen renkli bir resmi vardı. Bu resme bakarak sofraya gelen çorba, etli pilav , salata ve tulumba tatlıları indirildi midelere.Otuz beş yıl Artvin Öğretmen okulunun üç yüz kişilik yemekhanesinde bazen kavgalı bazen de huzurlu olarak yenen akşam yemekleri hatırlandı. Ardından yine koyu sohbetlere devam edildi yemek masalarında.
"Yetmişaltı Kuşağı" buluşmasına katılan her arkadaş, yemek duasından sonra tek tek mikrofonu eline aldı ve kendini tanıttı. Bazı arkadaşlar bu tanıtımda öneriler sundu. Mevlid Kaleli , "Bu güzel buluşmalarımıza, özellikle gelecek sene Amasya'da yapılacak olana eşlerimizle, çocuklarımızla katılalım. Çocuklarımız evlenme yaşlarına geldi. Birbirimizle dünür olalım" dedi.
Mustafa Avcı, "Eğer Kabul görülürse gelecek sene buluşmasını Artvin'de yapalım " dedi.
Şahsımda "Arkadaşlar bu buluşmamız yüz yıl devam etsin. Hiç aksatmayalım. Eğer Amasya buluşması kabul görmezse Ankaralılar olarak sizleri Ankara'da da ağırlamaktan mutluluk duyarız." dedim.
Yemekten sonra havuz çevresinde oturuldu. Çaylar içildi. Sohbetler yapıldı. Hatıralar anlatıldı. Bazı arkadaşlar müsaade alıp illerine döndü. Ayrılık yine hüzünlü oldu. Giden her arkadaş yine sıradan arkadaşları kucaklayarak, 2012 yılında Amasya'da buluşmak dileğiyle ayrıldılar otelden birer birer..Yirmiye yakın arkadaş da otelde kaldı. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Sefer Koç'un, Süleyman Emirzan'ın ve Yakup Kaba'nın laz şivesiyle anlattıkları esprili hatıralarını " dinledik. Güldük. Hüzünlendik. Doyamadık....
Sağ olsunlar var olsunlar.
2012 Amasya buluşmasını dört gözle bekliyorum...
Şükrü BİLGİLİ