Babayım Işılak Sımayıl Usta, dadayı (ablası) Firdevs Kaya'nın kocasının dileğini gerçekleştirmek için birlikte işe başlamışlar. İlk iş olarak Kara Hacı Kaya'nın köprü yapılması için bağışladığı yirmi dönümlük tarlayı satılığa çıkarmışlar.
Amcam Lütpü, tarlanın satılmasına karşı çıkmış ve babayımı zifiri karanlıkta bir köşede sıkıştırarak "Ablamızga tarlanı neşin sattırasın? Men tarlanı ekip piçemen " (Ablamıza tarlayı niçin sattırıyorsun?) demiş ve meşe sopasını gösterek de "Eğer tarlanı sattırırsan mına meşe sopasınan kapanı cararman " (Eğer tarlayı sattırırsan şu meşe sopası ile kafanı yararım) diye tehdit etmiş.
Babayım, Kara Hacı Kaya'nın akrabalarına da bu olayı anlatmış. Kara Hacı'nın akrabaları , "Sen kim bolasın da tarlanın satışına karşı çıkasın. Kara Hacı Kaya bu köprünün yasalması içün bu tarlanı bagışladı. Bır daha Sımayıl Ustaga ve Pirdevske karşı kelirsen, karşında bizni tapacaksın." (Sen kim oluyorsun da tarlanın satışına karşı çıkıyorsun. Kara Hacı Kaya bu köprünün yapılması için bu tarlayı bağışladı. Bir daha İsmail Usta'ya ve Firdevs'e karşı gelirsen, bizleri bulacaksın.) diyerekten Amcam Lütpü'ge göz dağı vermişler.
Tarla nihayet satılmış. Para yetmiyormuş. Halam Firdevs Hanım kocasının kendisine evlendikleri gece mehir olarak hediye ettiği, Osmanlı döneminden kalma gümüş kemerini babayım Sımayıl Usta'ya vermiş ve şunları söylemiş:
-"Balam, bu kümüş kemer Hacı Eniştenin maga toy hediyesidir. Hacı Enişten Yemen'ge savaşga ketkende İngilizlerge esir bolgan. Yedi yıl esir kalgan son dönüş colunda Halep'ten bu kümüş kemerni satın algan. Çok degerli bolganın maga aytgan edi. Bugünke kadar onun saygısına hürmeten sakladım. Hacı Enişten mevta boldu. Onun hatırasını artık saklamak istemiymen. Kemerge karagansayın Eniştenni hatırlap üzülemen. Zaten kendisinin de köprünün yasalmasını vasiyet etken içün bu kemer de ondan miras kaldıgından onun da bir katkısı bolsun. Ruhu rahatlar. Sen bunu Alaca'da Çorum'da degerinde sat. Köprüge harcayık" demiş.
Babayım Sımayıl Usta kemeri eline alıp incelemiş. Gerçekten de çok güzel bir kemermiş.
Gümüş kemer, yuvarlak, yassı dilimler halinde birbirleri ile gümüş tellerle bağlanmış yirmi, yirmi beş parçadan yapılmış; üzerileri siyah renkli "Osmanlı Tuğraları" ile süslenmiş, kemerin kilit yerine yakın yerlerinde ise aşağıya doğru sarkan gümüşten yapılmış püskülleri olan harika bir eşya idi.
Düğünümde paraya ihtiyacımız olduğundan Babayım "Oğlum bu kemerni sat da senin toyunda harcayalım" dedi.
Ben de onu antika eşyaları alıp satan Topal Ahmet adında Almanya'dan emekli bir şahsa 50 bin liraya sattım. Hâlâ bu kemeri nasıl sattığıma inanamıyorum. Tarihî ve manevî değeri olan bir eşyanın yoksulluk yüzünden elimden uçup gitmesinden dolayı kendimi hiçbir zaman affedemiyorum.
Kendi kendime diyorum ki "Benim gibi darda kalan binlerce insan nice tarihi eserleri ona buna yok pahasına satıyor." Bu da tarihe ve manevî değerlere verdiğimiz önemi göstermiyor mu? Gümüş kemer gitti ama dudaklarımda türküsü bir türlü gitmiyordu. Gümüş kemer kelimesini duyar duymaz:
"Kağızmana ısmarladım,
Nar gele nar gele,
Gümüş kemer ,
İnce bele dar gele dar gele."