sukrubilgili - OĞLUM İSMAİL BORA’NIN HAYATI
SİZ HİÇ EVLADINIZI KAYBETTİNİZ Mİ ?
İsmail sanırım dört yaşında idi. Bir gün Malatya’da Abdullah Gül Parkının engelli çocuklar için yapılmış parka götürmüştüm. Annesi ile ablasını bir banka bırakıp kaykayların olduğu bölüme geçmiştik.

Gecenin saat yirmiiki sularıydı. Park çocuklar ve ailelerle dolu idi..Hava hafif karanlıktı. Parkın aydınlatması zayıftı. Üç dört metre ilerisi zor seçiliyordu.

İsmail hemen çok uzun yürüyüşlü özellikle engellilerin tekerlekli sandalyeleri ile çıkacağı kaykayı tercih etti. Kaykaydan kaymaya başladı.

Karşımda da bir çift banka oturmuşlar; küçük bir kese kağıdındaki çekirdekleri çitletiyorlar ve kabuklarını da utanmadan ayaklarının dibine “tü tü tü” diyerek atıyorlardı.

Bir gözüm yukarıda kaykayda oynayan İsmail’de, bir gözümde çevreyi kirleten bu çiftlerdeydi. Onlar ağızlarından çekirdek kabuklarını yere attıkça; ben önce kabukların yere düşüşüne bakıyor, sonra da gençlerin yüzlerine dik dik bakıyordum.

Bu evli gençler benim bakışlarımdan rahatsız oldular. Toparlanmaya başladılar ve kalkıp gittiler. Ben bakışlarımı onlardan hiç ayırmadım, kalkıp gidene kadar arkalarından baktım. Çiftler gidince kafamı İsmail’in oynadığı kaykaya doğru çevirdim.

Aman Allah'ım İsmail yukarıda yoktu. Heyecanla uzun boru şeklindeki kaykayın içine baktım orada da yoktu.

Kaykayın çevresinin sağına soluna baktım; oğlan yoktu ortalıkta.

“Aman Allah’ım oğlan kayboldu” dedim büyük bir korku ve panikle.

Elli metre ilerde oturan eşimle kızm Burcu’nun yanına koşarak gittim. “Bora geldi mi buraya?” dedim. Oğlumun ikinci ismi Bora idi.

“Yok çocuk senin yanında idi” dedi Annesi. Ben o an gayri ihtiyari “Gönül oğlan kayboldu” dedim ve üç koldan kaybolduğu kaykayın yanından başladık aramaya.

Hepimiz;annesi, kızım Burcu ve ben ,“ Boraaaa.. Boraaaa” diye umutsuz umutsuz bağırıyorduk parkta.

Bizim seslerimizi duyan vatandaşlarda bize yardım etmek için “Boraaaa.Boraaa.” diye bağırmaya başladılar.

Parkta mısır satan tanıştığımız engelli bayanda akülü aracının ışıklarını yakmış o da “Boraaaa Boraaaa “ diye bağırarak dolaşıyordu….

Sanki parkın her yanından “Boraaaa Boraaa “ sesler çınlıyordu…..

Bir dakika ya aradık ya aramadık. Bir de baktık ki parkın ışıklarının tamamı pat diye söndü. Ortalık kapkaranlık oldu ve koyun kuzuya karıştı. Beş altı metre mesafeyi gören gözlerimiz önümüzü dahi göremiyordu.

Parkta oynayan diğer çocukların anne ve babaları da ışıklar söner sönmez yavrularına bağırmaya başladılar.

Çocuk ağlamaları, anne ve baba sesleri birbirine karıştı.

Sanki bir mahşeri yaşıyorduk….Aman Allah’ım neler oluyordu….

Bir dakika önce oğlumuzu kaybetme korkusunu yaşarken; ışıkların sönmesi ile korkum ve acım bir kat daha arttı ve bir anda ışıklarla birlikte hayatım kap karanlık oldu.

O anda aklıma neler geldi neler gitti bir bilseniz.

“Oğlumu organ mafyası kaçırdı. Şu anda da onu götürüyorlar. Elektrikleri de sırf bunun için karartılar. Ben şimdi ne yapacağım? Karakola mı gideyim!.. Oğlumu bulabilecek miyim?” deyip türlü türlü düşüncelere avazım çıkığı kadar “ Boraaaa.. Boraaaa…” diye o zifiri karanlıkta deli danalar gibi oğlumu arıyordum.

Allah’ım hiç bir anne ve babaya böyle bir acı ve duygu yaşatmasın.

Bizim seslerimize diğer anne ve babaların sesleri de karışmıştı karanlıkta. Ortalık tam manası ile bir mahşere dönüşmüştü. İnanın bir metre önümüzü göremiyorduk.

Ne kadar zaman geçti bilemiyorum. Dakikalar, saniyeler , saliseler bu kadar mı uzunmuş Yarabbim.

Öldüm öldüm dirildim...

Tanımadığım bazı insanların “Bora bulundu bulundu. Bora bulundu…” diye seslerini işitiyordum; ama inanamıyordum.

“Herhalde bana bu sesler, gaipten geliyor” diyordum.

Bu seslerin gerçek olması için Rabbime dua ediyordum. Bir yandan da inanın “Canımı, bütün servetimi isteyin, hiç gözümü kırpmadan alın alın sizin olsun, yeter ki oğlumu bana verin bana verin “diyordum.….

Kaç dakika geçti, Kaç saniye geçti bilemiyorum. Ama benim için sanki bir yüz yıl gibi gelmişti korku ve endişe ile geçirdiğim o dakikalar… o saniyeler..

İnsan oğlu bir anda ihtiyarlar derler ya, işte ben bu arama anında yaşım kadar birden ihtiyarlıyıverdim.

Nihayet bir de baktım oğlum ablası Burcu’nun kucağında.

Dünyalar benim oldu. Hemen ablasının kucağından aldım sıkıca sardım tekrar kaybetmemek için o endişe dolu yüzünden defalarca öptüm. “Oğlum nereye gittin? Seni bulamadık.” dedim.

İsmail de korkmuştu yavrum. Ağzından bir kelime çıkmıyordu. Sıcacık kucağımda yakalanmış ürkek ve korkmuş bir serçe yavrusu gibi tirim tirim titriyordu.

Allah’ım hiçbir ana-babanın evladını kaybettirmesin.

Hiçbir kula da evlat acısı tattırmasın….

AMİN


Whatsapp'ta Paylaş