Giden gelmiyor,
Acep nedendir."
Kara Hacı, Yemen Çöllerinde İngilizlerin esir Kamplarında Yurduna dönmeyi beklediği yıllarda, Anadolu Topraklarında " Çanakkale Savaşı" ardından "Kurtuluş Savaşı" başlamış, İç Anadolu'da bir kaç vilayet hariç ülkenin her yanı işgal edilmişti. Tarihin hiç bir devrinde tarih sahnesinden silinmemiş Kahraman Türk Milleti'nin yok edilmesi için düğmeye basılmıştı. Medeni geçinen ;Tek dişi kalmış canavarlar" leş kargaları gibi Osmanlı Topraklarına üşüşmüşler, altı yüzyıldır ayakta duran o koca çınarı devirmeye and içmişler, sözleşmişlerdi.
Kara Hacı Yemen Çöllerinden Kalecikkaya Köyüne tam üç yıl sonra gelebildi. Köye geldiğinde kendisini tanıyamadılar. Aradan tam on yıl geçmişti. Kara Hacı'nın emsalleri veya ondan sonra gelen genç nesilde savaşa gitmiş, köyde birkaç eli ayağı tutmayan yaşlılar vardı. Kara Hacı bu çileli yolculukta iyice zayıflamış bir deri bir kemik kalmış ve teni de iyice simsiyah olmuştu. Kendisinin Hacı olduğunu kardeşlerine bile zor inandırabildi.
Gençliğinden tamı tamına on yılı gitmiş, bu on yıl onu kocatmıştı. Fakat O ömrünün bundan sonraki günlerini iyi geçirmek için hayata yeniden başlamak istiyordu. Köyüne ve akrabalarına kavuştuğu için mutlu olmuştu. Yemen çöllerinde yedi yıllık ve yolculukta ki üç yıllık hayatını köye geldiğinde unutmaya çalıştı. Zaman zaman kızgın çöllerde yaptığı savaşlar rüyalarında onu rahatsız ediyordu. Uzun bir süre bu kabustan kurtulamadı.
Kızgın közlerin üzerindeki mantarlardan güzel bir koku odanın içini doldurdu. Mantarların içerisinde tuzlar yavaş yavaş eriyip sulandı, pişen mantarlar büzülerek küçüldü. Firdevs Hanım, pişen mantarların içindeki suyu dökmeden eşine büyük bir dikkatle uzattı. Kara Hacı, uzatılan içi sulanmış mantarların önce suyunu "hüp" diye başını yukarı kaldırarak içti, sonra da mantarları büyük bir iştahla yedi. Mantarlardan memnun kalmıştı ki eşine kısık ve tatlı bir sesle:
-Sevgili karıcığım, eline sağlık. Mantarlar çok nefis olmuş. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Biz erkekler sizlerin hakkını nasıl öderiz, bilemem. Allah'a bin şükürler olsun ki sizler yaratılmışsınız. Yoksa biz erkekler bu dünyada rezil kepaze olurduk. Eğer sizler olmasaydınız, kim yemeğimizi yapacaktı? Kim çamaşırlarımızı yıkayacaktı? Kim çocuklarımıza bakacaktı? Dedi, birden susuverdi. Kaş yapayım derken göz çıkarmıştı son söylediği sözle.
Kara Hacı'nın çocuğu olmuyordu. Çocuğunun olmamasının sebebini bir kendi biliyordu bir de Alaca'da yaşayan amcası. Bu sırrını eşi Firdevs'e evlendiğinde söyleyememişti. Gerçi kendisi evlenmeden önce başından geçen kazanın evliliğine engel olup olmayacağını tam kestiremiyordu. Evlendikten üç dört yıl geçince bu hatanın kendisinden olduğuna iyice kanaat getirmişti. Bu konuyu eşine bir türlü açamıyordu.
Firdevs Hanım, "Kim çocuklarımıza bakacaktı?" sözünü duyar duymaz, hüzünlendi, derin bir "of!.." çekti. Herhalde çocuğunun olmadığına Firdevs Hanım da çok üzülüyor, hatanın belki de kendisinden olduğunu düşünüyordu. Firdevs Hanım gözlerini yerden kaldırdı, eşinin gözlerinin içine büyük bir sevgiyle baktı, titrek bir sesle:
-Eğer gerçekten çocuk istiyorsan bir başka kadınla evlenmene müsaade ediyorum, dedi. Kara Hacı, eşinin bu kadar cömert davranmasına gururlanmış, sevinmişti. Eşinin ellerinden tuttu, kendine doğru çekti, başını göğsüne dayadı.
-Canım karıcığım, benim can yoldaşım, sana bir türlü açıklayamadığım, cesaret edemediğim bir sırrımı söyleyeceğim. Çocuğumuzun olmaması senin özründen değil. Artık buna inanmaya başladım. Yalnız senden bir isteğim olacak, şimdi anlatacaklarımdan dolayı üzülmeyeceksin. Bende sana söz veriyorum, hiçbir kadınla evlenmeyeceğim, tamam mı? dedi. Firdevs'in gözlerine baktı. Gözlerinde tatlı bakışlar vardı eşinin. Firdevs'in söyle der gibi dudakları kımıldadı. Kara Hacı derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:
-Sevgili karıcığım, biliyorsun ki benim kardeşlerim asker kaçağı ve dağlarda . İkisi de Alaca civarını haraca bağlayan "Kör Dede" nin yanına katılmışlar. Yemen'den geldikten sonra Alaca'da onlarla buluşmaya karar vermiştim. Kör Dede'nin adamlarındanbirinden haber göndermiştim kardeşlerime, "Alaca'da buluşalım" diye. Akşam karanlığında Alaca'ya gizliden gece yarısı gittim. Kardeşlerimle amcamın evinde buluştuk, görüştük, dedi gözleri nemlendi, sesi titredi, konuşmasına devam edemedi. Herhalde kardeşlerini yıllardır göremediğinden dolayı duygulanmıştı. Firdevs Hanım eşinin üzüldüğünü anlayınca hiç bozuntuya vermeden:
-Eee! Ondan sonra ne oldu Hacım? dedi. Kara Hacı kaldığı yerden derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.
-Bu sırrı açıkladığın için seni affediyorum. Yoksa ben kendime çok kızıyordum."Şu Kara Hacı'ya bir erkek evlat veremedim" diye. Gerçi nişanlandıktan sonra birileri senin bu hikâyeni bana anlatmıştı. "Kara Hacı tohumsuz. Onun çocuğu olmaz. Nişan yüzüğünü at, geçliğine yazık, yol yakınken dön." demişti. Ama ben buna inanmamıştım. Çünkü seni çok seviyordum. Artık gam yemem. Sende yalnız bana tekrar söz ver. Benden başka biriyle evlenmeyeceksin. Son kez bir daha ağzından duymak istiyorum, dedi. Kara Hacı içini boşaltmış, rahatlamıştı. Zaten aklından evlenmek hiç de geçmiyordu. Kendisinin de gerçekten çok sevdiği hanımının yüreğindeki korkuyu gidermesi gerekiyordu. Fazla düşünmeden eşinin gözlerinin içine sevgiyle bakarak:
-Sana söz veriyorum canım. Senden başkasıyla evlenmeyeceğim. Sen eğer istersen bir evlatlık alabiliriz. Bunu sen tercih et. Bu konuda sana hiç bir şey söylemeyeceğim. Beni affettiğin için sağ ol, dedi. Firdevs kenarda duran süt helkesini aldı. Kalbinde kocası hakkında düşündüğü kötü duygular silinmiş, mutlu olmuştu. Her gece kapıyı açtığında, kocasının kendisine bir kuma getirecek diye ödü kopuyordu. Bu korku artık olmayacak, kocası yalnızca kendisine ait olacaktı.
-Firdevsçiğim, hatırlar mısın? Geçen baharın o ilk karların eridiğinde Alaca'ya gitmek istemiştim de gidemeden ıslak bir vaziyette geri dönmüştüm.
-Ben o zaman bir dilekte bulunmuştum. Bu dileğimi de sana söylemeden edemeyeceğim. Kıcıllı ile bizim köyü kesen özden eşekle geçiyordum. Karlar eridiğinden özden çok su geliyordu. Eşeği suyun en az yerinden geçirtmek istedim. Suyun ortasına gelince eşek birden ürktü. Ben doğru suya düştüm. Eşeğin üzerindeki babamın Kırım'dan getirdiği el işlemeli heybe de suya düşmüştü. Onu yakalayamadım. Su alıp götürdü. Soğuk suda biraz debelendikten sonra kendimi zor kurtardım. Alaca'ya gitmekten vazgeçip ıslak ıslak köye dönmüştüm. Şimdi hatırladın mı?
-Hatırladım. Hatırladım. Şu dileğini söyle. Lafı fazla uzatma, hayvanları sağmaya gideceğim, dedi. Firdevs Hanım, biraz kızmış gibiydi. Yine kendisini üzecek bir şey söyleyeceğinden dolayı endişelenmişti.
-Selden kurtulduktan sonra eşeği kenara çektim. Avuçlarımı açıp, Allaha orada "Yarabbi, ömrüm yeterse ben buraya bir köprü yaptıracağım. Bana yardım et. Sana söz veriyorum " dedim. Aradan bir yıl geçti sözümü yerine getiremedim. Alim Pınar Çeşmesi'nin yanında babamda kalma bir tarla var. Onu satalım. Eğer para yetmezse başka ne yapabiliriz? Satacak başka bir şeyimiz de yok, dedi. Gözlerini eşinin belinde sarılı "Gümüş Kemer" e dikti.
Firdevs Hanım hayırı seven bir kadındı. Köyün gelinlerinin birçok elbiselerini paralı parasız elle çevrilen dikiş makinesi ile yıllardır dikiyordu. Çocuk doğumlarında koşa koşa kar kış demeden gidip yardımcı oluyordu. Mevlitlerde cenazelerde Kur'an okuyordu. Köyde çoğu genç kıza Kur'an öğretiyordu. Firdevs Hanım eşinin niyetini anlamıştı. Kocasının bu hayır işinde belinde ki " Gümüş Kemer"in lafımı olurdu. Kara Hacı ağzından "Gümüş Kemer" sözünü daha çıkarmadan:
Osman Çavuş, Kara Hacı'nın avlusuna girdiğinde Firdevs Hanım ahırdan bir helke süt ile çıktı. Firdevs Hanım, Çavuş'un aniden avluda attan indiğini gördüğünde şaşırdı, başını öne eğerek doğru eve girdi. Kara Hacı ocak başında kahvesini içiyordu. Hanımının telaşla içeri girmesine bir anlam veremedi. Kara Hacı:
-Karıcığım ne var? Avluda bir at sesi işittim. Gelen kim? dedi. Firdevs Hanım biraz korku birazda heyecandan kelimeleri kekeleyerek:
-Mustafa Kartbabayın oğlu Osman Çavuş, dışarı çık ta bak. Bu adam hayra gelmez, dedi.
Osman Çavuş, Kara Hacı'nın köyünden Mustafa Kartbabayın oğlu idi. Sungurlu civarındaki asayişin sağlanması Zabit Çavuşu Osman'dan soruluyordu. Zaman zaman annesini babasını ziyaret için köye geldiği oluyordu. Bazen de asker kaçaklarını veya eşkıyaları kovalarken yolu bu taraflardan geçerse köyünü ziyaret ediyordu. Kara Hacı yemenden geldikten sonra bir kaç kere kendisiyle görüşmüştü.
Kara Hacı yerinden kalktı, kapıya doğru yürüdü. Tam kapının ağzında Osman Çavuş'la yüz yüze geldiler. Kapıdan geri çekilerek:
-Buyur Çavuşum. Yel mi attı sel mi attı. Kaynanan seni seviyormuş. Bende höpürdete höpürdete kahve içiyordum. Hele içeri gir. Hayırlı haberini duyduk. Nişanlanmışsın. Yakında da toy yapacakmışsın. Hayırlı olsun. Yoksa onu mu haber vermeye geldin, dedi.
Osman Çavuş:
-Toy yapacağız. Günü belli değil. En kısa zamanda olacak. Yalnız ben hayırlı bir iş için geldim. Korkma, dedi. Her ne kadar Osman Çavuş "Hayırlı bir iş için geldim. Korkma" dediyse de Kara Hacı'nın beti benzi atmış, yüzü sararmıştı. Bozuntuya vermeden:
-Buyur ayakta kaldın. Şöyle ocağın yanındaki mindere otur bakalım, dedi, Osman Çavuş'a minderi uzattı. Ocakta meşe odunlarının çıtır çıtır sesleri geliyordu.
Firdevs Hanım iki yeni kahve yapıp birini Osman Çavuş'a birini de kocası Kara Hacı'ya verdi. Kahveler içilirken Osman Çavuş sigara tabağını çıkararak:
-Birerde sigara tellendirelim, dedi. Bir türlü konuya giremiyordu. Kara Hacı Osman Çavuş'un sustuğunu, konuşmadığını görünce bir sıkıntısı olduğunu anladı. Kafasını kaldırıp, baştan aşağıya tepeden tırnağa Çavuş'u çaktırmadan süzdü. Kalbinden "Acaba Çavuş Kardeşlerimi tutuklamak için mi geldi. Benden onların yerini mi soracak " diye düşündü. Bunu anlamak için:
-Yahu Osman Çavuş köyümüzde kız mı bulamadın da ta Çorum gibi yerden aldın, dedi. Osman Çavuş konunun açıldığına sevinmişti.
Kara Hacı, Çavuş'un ne için geldiğini öğrenmiş, asker kaçağı kardeşlerini aramadığından emin olmuş ve rahatlamıştı. Arkası onlara dönük ve akşam yemeği için qöbete yapan Firdevs Hatun bu konuşulanları duymuştu. Kocasının nasıl bir tavır alacağını merak ediyordu."Gümüş Kemer" onun değildi, o Firdevs'in mehiri idi. Kocası onu büyük bir paraya satacak mıydı? İçinden "Benim herif eğer beni seviyor ise bunu satmaz. Beni sevmiyor ise paraya aldanır satar." dedi.
Kara Hacı'nın yüreğinden vurmuştu Osman Çavuş'un teklifi.Tüccar olduğundan parayı çok seviyordu. Sonra Çavuş'un vereceği parayla da daha çok öteberi alır daha fazla kazanırdı. Ama o zaman da karısı Firdevs razı olacak mıydı?
Biraz önce konuştuklarından dolayı Karısı Firdevs'i üzmüştü. Birde "Gümüş Kemer"i satıyorum dese eşinin daha çok üzüleceğini düşündü. Bu kemeri ona gerdek gecesinde mehir olarak kendisi hediye etmişti. Bin bir çile ile ta Halep'ten getirdiği ve eşi Firdevs Hanıma düğün hediyesi olarak verdiği "Gümüş Kemer"i versem mi vermesem mi diye düşünmeye başladı.
İki arada bir derede kalmış, ne diyeceğini bilemiyordu.
Kocasından bir ses çıkmadığını gören Firdevs Hanım kahve fincanlarını almak için kocasının önüne geldi ve yere eğildi. Yerden fincanı aldı. Kafasını yerden kaldırırken gözleri ile Hacı'nın gözlerine baktı, "Gümüş Kemer"i satma der gibi işaret etti. Kara Hacı karısından gümüş kemeri satma işaretini alınca:
-Osman çavuş, senin isteğini yerine getirmek benim için bir şereftir. Yalnız bu "Gümüş Kemer"i eşime mehir olarak bağışladım. Onunda herhalde hiç satmaya niyeti yok. Bu yüzden kusurumuza bakma. Sen birçok yerleri geziyorsun. "Gümüş Kemer"i bulabilirsin. Eğer gümüş yüzük, küpe bilezik istersen çok var. İstediğini al, dedi.
Osman Çavuş'un umutları sönmüştü. Kara Hacı'nın getirdiği gümüşlerden bir kaç parça aldı, koynuna koydu."Allahısmarladık " diye Kara Hacı'nın evinden ayrıldı. Kara Hacı, Bayram Çeşme'ye kadar Çavuş'a eşlik etti.
Firdevs Hanım, eşinin "Gümüş Kemer"i Osman Çavuş'a satmadığına sevinmişti. Kara Hacı'ya karşı sevgisi ise bir kat daha artmıştı. Osman Çavuş'u savuşturduktan sonra evine dönen eşini kapının eşiğinde karşıladı. Büyük bir sevgi ile kocasını kucakladı... Kara yüzünden öptü. Öptü... Öptü... Evlendikleri günden beri ilk defa eşini kendine daha yakın hissetti...