Bir gün sonra 1 Mayıs 2010 tarihinde 53 yaşıma basacaktım.
Yarım asırdan tam üç yıl daha geçmiş ömrümden.
Elli iki yıllık geçen acı ve tatlı hatıralarla dolu olan hayatımda "Halil İbrahim Sofrasını" duymuştum. Ama elli üç yaşıma basacağım cuma akşamı, ablam ve bacılarımla evimde meşhur yemeklerimizden çiğböreği yediğimiz sofrada anayım: "Oğlum Rahmetli Rüstem kartbabayın da, her Cuma günü köyümüze gelen misafirlere 'Cuma Sofrası' açardı" sözünü duyduğumda çok şaşırdım.
İşte size yüz yıl köyümüzde hiç aksatılmadan açılan, maalesef son kırk yıldır kurulamayan "Cuma Sofrası" nın hikayesi.
Anayımın babası idi Rahmetli Rüstem kartbabay.Onun da babasının adı Mustafa kartbabaydı.
Mustafa Kartbabay Kırım'da doğmuştu. Babası ve kendisi Mirzalardandı. Mirzalar Kırım'da soylu aillere verilen bir ünvan olup, Hanlara asker yetiştiren büyük toprak sahipleri idi. Belli bir toprak parçasına sahip Mirzaların emrinde insanlar çalışırdı. Mirzalarda bu topraklardan kazandıkları gelirlerden asker yetiştirip, Han istediğinde onların emrine tahsis ederlerdi.
Mustafa Kartbabay, ölümüne yakın olan günlerde oğulları Rüstem'i, Osman'ı, Mürseli odaya çağırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra:
"Oğullarım beni çok iyi dinleyin.Yaşım yüzü geçti. Bana sorarsanız yüz yıl nasıl geçti? Vereceğim cevap bir saniye. Bizler Kırım'da çok acılar ve zulümler çektik. 'Hicrette rahmet vardır' diye yola çıktık, dağlardan, denizlerden geçtik, en sonunda Ak Topraklara (Türkiyeye) geldik, yerleştik. Bu güzel toprakları vatan edindik. Şurada yaşayacağım günler sayılı. Sizlere geçiminizi sağlayacak kadar toprak , bakacağınız kadar hayvan bırakıyorum. Gözüm arkada değil. Babanız olarak size bir vasiyetim olacak. O vasiyetimin ben öldükten sonra da sizlerin yerine getirmesini istiyorum. Mürsel oğlum sen hocasın. Medrese tahsili yaptın. Belki hocalık yapmak için bu köyden başka diyarlara gidebilirsin. Osman ve Rüstem oğullarım ikiniz sanırım köyümüzde kalırsınız. Üçünüze de vasiyetim şu: Misafirleri ağırladığımız şu anda oturduğumuz odayı sakın yıkmayın.Yıkarsanız odayı, evinizin bet bereketi biter. Bizim mal ve melalimizin fazla olması bu odada misafirlere yedirdiğimiz aşların hürmetine...Köyümüze gelen misafirleri odamızda misafir edin. Her Cuma günü köyümüze Cuma namazını kılmaya gelen misafirlerimize 'Cuma Sofrası'nı açın." Dedi ve oğullarından sözü aldı.
Bir kaç ay sonra Mustafa kartbabay vefat etti..
Rüstem kartbabay ölünceye kadar "Cuma Sofrası" nı açtı. Köyümüze Cuma günleri Cuma namazı kılmaya gelen misafirler bu odada en iyi bir şekilde ağırlandı. Rüstem kartbabay yoldan geçen yolcuları evinin bosagasından (balkonundan) bağırarak, zorla çevirip odasında karınlarını doyururdu. Rüstem kartbabayın bu misafiperverliğini köyümüzün çevresindeki köylerden, Alaca ve Sungurlu ilçemizde o yıllarda yaşayanlardan bilmeyen yoktu.
O yıllarda köyümüze yüzük satan Tatarlar gelmiş. Rüstem Kartbabay yüzükçüleri şimdiki köyümüzün mezarlığı karşısındaki Vakıflık dediğimiz yere çadırlarını kurdurmuş. Köyümüzden gidene kadar yüzük satan Tatarlara Rüstem kartbabay yardım etmiş; her türlü ihtiyaçlarını karşılamış. Yüzük satan bu Tatarların çocuklarının davullu zurnalı sünnet düğünlerini yapmış. Köylülerimiz Rüstem kartbabayın bu yüzük satan Tatarlarla çok ilgilenmesinden dolayı, "Rüstem kartbabayın yüzükçüler herhalde akrabaları, akrabaları olmasa bu kadar ilgilenmezdi "demişler. Hatta Yüzükçü Rüstem diye kendisiyle şaka bile yapmışlar.
Rüstem,Osman ve Mürsel kartbabayların çok tarlaları vardı. Rüstem kartbabay Alaca'da, Osman kartbabay da Sungurlu'da kadim çavuşluğu yaptılar.Osman Çavuşun ve Rüstem Çavuşun ağzından çıkan söz o yıllarda kanun sayılırdı. Tarları ekileceği , harmanları kaldırılacağı zaman köylüler Rüstem çavuşa, Osman Çavuşa ve Mürsel Hocaya yardım ederlerdi. Herkes kağnılarını, atlarını, arabalarını koşar bir hafta içinde tarlaları sürülür, ekilir ve harmanları kaldırılırdı. Dokuz ambarları vardı Herbir ambara farklı bir ürün doldurulurdu;tohumluk ambarı, unluk buğday ambarı, arpa ambarı, darı ambarı, mısır ambarı, mercimek ambarı gibi. Rüstem kartbabayın ambarlarının içine merdivenle çıkılır, merdivenle inilirdi.
Misafire verilen bu yemeklerin yüzü gözü hürmetine Rüstem kartbabayın evinde bolluk ve bereket vardı. Pekmezler küp küp dizili idi. Ambarlar dolup dolup taşıyordu. Ahırında ve ağılında hayvan hiç eksik olmuyordu. Kümesindeki tavukların sayısı bilinmiyordu.
Oğullarından İhsan, Lütfü ve Zeki , kızları Pemiye, Lütfiye, Meliha, Cemile, Kaniye, Tevide ve Periya sofraların kurulmasında , yemeklerin servisinde yardımcı olurlardı. Annelerin pişirdiği yemekleri sinilerle odaya taşır, misafirlere ikram ederlerdi. Hiçbir zamanda bu hizmeti yaptıklarından dolayı babalarına ve analarına şikayette bulunmadılar.
Allah onlardan razı olsun.
Mekanları Cennet olsun.
Cuma Sofrasını köyümüzde başlatan başta Mustafa Kartbabaya, oğulları Rüstem, Mürsel, Osman çavuş kartbabaylara ve kızları Urkiye ve Ayşe halaların ruhlarına bir fatiha okursanız memnun olurum.
EL Fatiha.